Edebiyat Teorileri Edebiyat Teorileri Terimleri Akademik Halkevleri
DİLBİLİM
(Linguistics)
Özel bir konu mu araştırıyorsunuz? Yoksa Dilbilimle mi ilgileniyorsunuz? Dilbilimle ilgileniyorsanız araştırmaya nereden başlayacağınızı biliyor musunuz? En kötü olasılık, galiba gezinirken kayboldunuz.
Burada size bir sistem sunulacaktır. Bu sistem Genel Dilbilimine dair bir başlangıçtır. Bu sayfa dilbilim ile ilgili bir takım araçlar sunmak üzere hazırlanmıştır. Fakat dilbilime dair her şeyi bu sayfada bulmamız mümkün değildir. Bununla beraber muhteşem bir sahaya giriş yapacağınızdan emin olabilirsiniz. Fakat sunduğumuz bilgiler bu muhteşem dünyaya sadece bir Giriş mahiyetindedir ve bu durum ileride değişecektir. Lütfen aşağıda verilen konu listesine bir göz atınız.
Saussure’ün
Konuşma Devresi Modeli
Shannon
ve Mole İletişim Modeli
Jakopson’un
İletişim Fonksiyonları Modeli
Dil
Kazanımları ve Dil Düzensizlikleri
Diachronic
Görüşe Karşı Synchronic Görüş
Soyut
Genellemeler- Genel Eğilimler; İşârîlik-İşârî olmayan genellemeler
Bir kişinin diğeriyle konuşması ve başka birinin bir kişiyi dinlemesinde iletişim vardır. Beşeriyetin iletişim metodu oldukça karmaşıktır. İletişimi sözlü ve sözsüz, konuşmaya dayalı ve yazılı, resmî ve gayrî resmi, amaçlı ve amaçsız diye ayırıyoruz. Bunlara ilâve olarak insan-hayvan iletişimi ve insan-bilgisayar iletişimi de vardır. Çok kullanılan bir ifadeyle belirtmek gerekirse iletişim kuramadık deriz. Bu bölümde insanlar arasındaki sözlü iletişim üzerinde yoğunlaşacağız.
Sözlü iletişim bir sürece katılan bir şeyin demek istediğini anlatan dilbilimsel sembollerin kullanımını içerir. Bu semboller ağız iletişiminde konuşulan kelimelerdir ve bunlar yazılı iletişimde alfabetik birimler şeklinde karşımıza çıkarlar.
Ağız iletişimi bir kişiden diğerine “sesle” (out loud)geçirilen mesajlara isnat eder.Biz bu sürece, örneğin konuşurken, konuşanı dinlerken, televizyon seyrederken ve ya telefona cevap verirken yaptıklarımız gibi günlük hayatımızda sürekli katılırız. Ağız iletişiminde en önemli unsur bu iletişimin kayıt edilmediği sürece kalıcılık özelliğine sahip olmamasıdır.
Yazılı iletişim de esasında sözlüdür fakat yazma varyasyonundaki diğer elementleri de içerir. Ağız iletişimine zıt olarak geçici değil, daimîdir. Nitekim, yazılı mesajlar dilin ve iletişimin tam bir kaydının korunmasına olanak verir. Kültür sadece ağız kültürü ile yaşasaydı, o zaman kültürel gelişme kapasitemiz aşırı derecede sınırlanmış olurdu.
İletişim süreci kendi içinde bazı kesin unsurlar içerir. Bazı iletişim modellerini esas alarak bu unsurlara bakalım.
Bir yandan, iletişim çizgiseldir. A ve B olarak kabul ettiğimiz iki insan arasında haberleşmeye dayalıdır. Bu durumda mesaj birinden diğerine taşınmış olur: A –B. Öte yandan iletişim sürecine katılanların her ikisi de eş zamanlı olarak aktiftir. B kişisi sadece dinlemekle kalmaz, cevap da veriri ya da en azından A kişisine bazı tepkiler gösterir. Saussure bu anlama temeline dayalı olarak bir dairesel iletişim modeli kurmuştur; konuşma dairesi modeli. Bu model diyalog mekanizmasını gösterir. Akustik işaretler A konuşmacısından B alıcısına gönderilir; ki bu durumda B bir dönüşle alıcı olan A’ya gönderilen bilginin göndericisi olur. Saussure bu temel çatı içinde iki proses/süreç/metot tasarlamıştır. Bunlardan ilki sesle ilgilidir (phonation). Burada gönderici önce zihnî işaretleri zihninde formülleştirir ve sonra onlara akustik biçim verir. İkincisi ise işitmeyle ilgilidir (audition). İkincisinde ise zihnî işaretlerdeki akustik mesajın alıcıya geçme süreci oppozisyonel bir süreçtir.
Duymayla ilgili imajlar Sesle ilgili İmajlar
Sesle ilgili Duymayla ilgili
Akustik biçim bölümlenmesinin ya da akustik imaj olarak adlandırılan kavramın çok önemli olduğunu bilmelisiniz ve bu fikir zihnî bir kavram olan imajla ilgilidir. Kavram ve akustik imaj buradan iletişime nakledilmiştir.
Shannon ve
Mole İletişim Modeli
Amerikalı bir mühendis olan Shannon 1949’da, iletişimde temelde ne olduğunu açıklayan bir model geliştirdi. Girdi veya amaçlanan mesaj bir kanal yoluyla gönderici tarafından gönderilmektedir. Bu mesaj çıktı olarak algılanır. Esasında kanal olarak ayrılabilen girdi ve çıktı genellikle tasarlanmış olan geçişin niteliğiyle ayrılabilen şartlara maruz bırakılır. Örneğin telefon iletişim hattı kanalı genellikle girdinin, çıktının ve mesajın etkisine çevrilen gürültüyle bozulur.
Mole 1963’te Shannon iletişim modeline iletişimde önemli bir unsur olan kodu eklemiştir. Gönderici ve alıcının aralarındaki iletişimin sağlanması için, genel anlamda temel kodların yerleşime ihtiyaçları vardır. Örneğin birbirinin dillerini anlamayan farklı ülkelere mensup iki kişi, aralarındaki iletişimin sağlanmasına mümkün olduğunca yardımcı olan uluslararası bilinen kelimelere başvururlar. Buna karşılık aynı dili konuşan kişilerde de kişisel kodların uyuşmamasına bağlı olarak sık sık çeşitli problemlerle karşılaşırlar.
Aşağıda iletişim sürecinin değişik bileşenleri detaylı olarak verilmiştir.
Girdi: Göndericinin diğer bir kişiyle iletişim sağlamak için bir amacı vardır. Bu amaç mesajın içeriğini oluşturur.
Gönderici: Gönderici, gönderilmek istenen mesajı şifreler. Böylece alıcıya muhtevanın ifadesini verir.
Kanal: Mesaj farklı malzemeyle elde edilen kanal yoluyla gönderilir. Akustik iletişimde hava, yazılı iletişimde kâğıt ya da diğer malzemeler kanalı oluşturmaktadır.
Gürültü: Kanal farklı gürültü kaynaklarına maruz kalır. Örneğin konuşurken çok sayıda ikincil ses duyduğumuz telefondaki cızırtılar bunun güzel bir örneğidir. Kâğıt gibi sağlam bir kanal bile kıvrılabilir ve lekelenmiş olabilir. Bu tür fenomenler iletişim açısından gürültü sayılırlar.
Alıcı: Bir alıcı gelen mesajın veya ifadenin şifresini çözer. Mesajı dönüştürür ve alır.
Çıktı: Alıcı tarafından şifresi çözülen içeriktir.
Kod: Bı süreçte, kodun ilişkisi oldukça açıktır. Göndericinin ve alıcının kodları iletişim eylemine gerçekleştirmek için genel anlamda kesin bir yerleşime sahip olmalıdır.
Dilin aletle ilgili (instrumentalist) bir tanımının ilk olarak Plato tartışmıştı. Bu tanıma göre, dil aslî olarak iletişim amacına hizmet eder. Bu alet dilbilimsel bir alettir. Platonun bu aletsel yaklaşımından hareket eden Karl Bühler iletişimsel işlevi tarif eden bir model oluşturdu. Onun ifadeleriyle belirtmek gerekirse dil bir kişinin diğeriyle şeyler hakkında iletişime girmesini sağlayan bir organumdur.” Organum Yunanca aletten gelir. Bühlerin modelinde belirlenen dilin üç temel fonksiyonu temsil, ifade ve çekiciliktir. (representation, expression ve appeal). Fonksiyonların dilbilimsel işaretle ilişkili olan iletişim aksiyonunun bağlı olduğu şeye uyguladıkları şeyler iletişimsel durum içinde üstündür.
Bu Model
Nasıl Çalışır?
Bühler’in modelinde, nesneler ve ya hadiselerin durumlarına bağlı olarak üçüncü bir toplama yapmak suretiyle, gönderici ile alıcı arasındaki iletişim tanımlanmaktadır. İletişimin bu fonksiyonu birbirini kapsayan üç grubun birbirlerine odaklanmasına bağlı olan iletişim aktlarının her birine yüklenmektedir.
Odak noktası gönderici olduğunda, iletişimin ifade etme fonksiyonuyla konuşuruz. Odak noktası nesneye yöneldiğinde, fonksiyon temsil fonksiyonuna dönüşür. Üçüncü fonksiyon haber vermeye/iletişime gönderme yapar. Burada odak noktası alıcı üzerine odaklanmıştır. Bir diğer fonksiyon da çekicilik (appealled) olarak bilinir. Daire ise aktüel kelimelerle konuşulan sesin fenomenini sembolize eder. Üçgen ise dilbilimsel işareti sembolize eder ve öteki alanlara doğru genişlerken, bazı alanlarda genel alanı daireyle paylaşır. Daireyle üçgenin bu kesişimi işaret ile işaretin fizikî gerçekliği arasındaki ilişkinin iki anahtar unsurunu tarif eder.
Soyutlayıcı İlişki (Abstractive Relevance): Ses fenomeni, dairenin üçgenle üst üste geldiği noktada, işaretten çok akustik bilgiyi içerir. Biz, ilâve edilen gönderlerin tamamını engellemeksizin, ilgili bilgiyi süzme kabiliyetine sahibiz. Ahs ve ehms gibi tesadüfî konuşmalarda olduğu gibi.
İdrak Genişlemesi: (Apperceptive Enlargement): Üçgen dairenin de ötesinde bir boşluğu kapsar. Alıcı bölümün imlâsını yanlış anladığı, atladığı ya da kanalın gürültüye maruz kaldığı durumlarda mesajın bir bölümü kaybolmuş demektir. Bu durumda biz anlamlı mesajlar yaratmak suretiyle, boşlukları doldurabiliriz. Kaybettiklerimizi bir ölçüde toplamış oluruz. İşte bu idrak genişlemesi diye tanımlanan şeydir.
Jakopson Bühler’in iletişim fonksiyonları sistemini genişletmiştir. O’nun modeli sadece bağlam olarak bilinen nokta hariç bu bölümün başlangıcında vermiş olduğumuz Mole bileşenlerini hatırlatmaktadır.Jakopson iletişim sürecinde genel kodun yeterli olmadığını ifade etti. Bağlam iletişim nesnesinin çizilmesi gereğini ortaya koyar. Bu bağlam Bühler’in ifade ettiği nesne ilişkisine (object correlate) benzer. Jakopson bileşenlerin her birindeki iletişim fonksiyonunun yerini tayin etmiştir.
Heyecana ait (emotive) fonksiyon hitap eden kişi üzerine odaklanır ve Bühler’in ifade fonksiyonuna benzer. Hitap eden kişinin tutumu mesajın içeriğine doğru vurgulanır. Vurgulu konuşmalar ya da ünlemler bunun örnekleridir.
Merama ait (conative) fonksiyon hitap edilen kişiyi (adressee) belirler. Bühler’in çekicilik(appelative) fonksiyonu olarak adlandırdığı bu fonksiyonda edebiyatta geçen her şartı bulmak mümkündür. Burada hitap edilen kişiye doğru bir yönelme söz konusudur. Çağırmayla ilgili (vocative) (şeyler) bunun örnekleridir.
Göndergesel fonksiyon bağlama gödermede bulunur. Burada, biz, Bühler’in temsili diye adlandırdığı, şeyin herhangi bir şeyin bağlamıyla her zaman ilgili olan iletişimin fonksiyon vurgulanmasını anlıyoruz?.
Fatik fonksiyon bağlantı kurmaya yardım eder ve iletişim kanalına gönderme yapar. Bu söyleyişlerden bazıları sadece iki konuşmacı arasındaki bağlantının korunmasına hizmet etmektedir.
Üstdilbilimsel fonksiyonu kodun kendisiyle ilgilidir. Bu dilin dile dair fonksiyonudur. Okur bütün yönleriyle bir üst dil örneğidir. Biz kodu açıklamak için üstdilbilimsel fonksiyonu kullanırız. Kodun yanlış anlaşıldığı, düzeltmeye ve ya açıklanmaya gerek duyulduğu durumlarda, muhatabımıza “üzgünüm, ne söylemek istiyorsun?” sorusuna benzer sorular sorduğumuz zaman, burada hakim fonksiyon üstdilbilimsel fonksiyondur.
Şiiriyet fonksiyonunda mesajın sınırları belirlenir. Mesajlar içerikten daha fazlasını üzerinde taşır. Bunlar daimâ kendi kendimize yaratıcı bir teması içerir. Bu ilâvelerde mesajın inceltilmesinden başka bir şey aranmamalıdır. Retorik mecazlar, sesin yükselip alçalması şiiriyet fonksiyonunun görünüşlerinden bazılarıdır. Söyleyişte birkaç fonksiyonun eş zamanlı olarak faal olması doğaldır. Hangi fonksiyonun hakim fonksiyon olduğu bulmak için iyi bir analize ihtiyaç vardır.
Dil Kazanımları ve Dil Düzensizlikleri
Dilin genel tarihi gelişiminden ayrı olan dille ilgili başka bir gelişme daha vardır. Bu gelişme her birimizin dili elde ettiğimiz zaman ki kişisel gelişimin dışında bir şeydir. Biz çocukların dili kazanmasına, geliştirmesine ve olgunlaştırmasına katlanırız. Okulda ya da dış seyahatlerde ikinci, üçüncü, dördüncü hatta daha fazla dil kazanırız. Kişisel dilbilim gelişmelerindeki diğer bir unsur da beynin belirli alanlarındaki kötü fonksiyonlardan kaynaklanan dil düzensizlikleridir. Bu bölümde, sinirsel dilbilimin (neurolinguistics) bazı bulgularını araştıracağız. Dil bilimin bu branşı beyin ile dil arasındaki ilişkiyi incelemektedir.
Bu Bilimin Alt Başlıkları Şunlardır:
Herkesin tabiatında konuşma yeteneği var olmasına rağmen, çocuklar dili tırmalayıcı bir şekilde öğrenmektedirler. Çocukların doğumdan sonraki ilk ayları ve yılları dil kazanımı evrelerinde başlıca kilometre taşlarıdır.
Kilometre Taşları
I: 0-8 Haftalar: Bu yaştaki çocuklar sadece dönüşümlü ağlama (reflexive crying) yeteneğine sahiptir. Biz bunu bitkisel ses (vegatative sounds) üretimi olarak tanırız.
II: 8-20. Haftalar: Çocukların sesli ifadelerinde cilveleşme ve gülme/cooing and laughter) ortaya çıkar.
III: 20-30. Haftalar: Çocuk bu dönemde sesli oyuna (vocal play) başlar. Bu dönem “AAAOOOOOUUUUIIII” örneklerinde olduğu gibi vokal (V)ve konsanantlarla (C) oynamayı içermektedir.
IV: 25-50. Haftalar: Çocuk anlaşılmaz sözler söylemeye/gevezeliğe (babble) başlar. Bu dönemin iki türü vardır: a) tekrarlayıcı gevezelik örneğin, “baba”. b) alacalı gevezelik (variegated babling) “adu” örneğinde olduğu gibi.
V: 9-18. Aylar. Çocuk bu dönemde melodik sözler üretmeye başlar. Bu vurgu ve konuşma şeklinin zincirleme seslerin çıkarılmasına ilâve edildiği anlamına gelir.
Bu kilometre taşları aşıldıktan sonra, çocuklar, gerçek anlamda, doğal dildeki kelimeleri telaffuz etme yeteneğine ulaşırlar.
Safhalar
Bu ana kadar çocuklar tam kelimeler üretmeye başlar. İletişim sürecinde kelimeleri kullanılma düzeninde gittikçe artan yeteneğe bağlı olan üç evre vardır.
1.Tek kelimeler ve bütünleşmiş deyimler (holophrase):Çocuklar nesneleri ya da kişileri işaret etmek için kelimeleri kullanabilirler; Ör. “boo” (=book, ya da “mama”. Aynı zamanda tek kelime bağlamın tamamına gönderme yapmada kullanılır. Bu safhada “ shoe” Anne güzel bir ayakkabıya sahiptir” “Ayakkabımı ver” ya da “Yürüyüşe giderken yeni kırmızı ayakkabılarımı giymek istiyorum” vb. anlamlara gelebilir.
2.Sonraki safha iki kelimelik ibarelerin kullanımı evresidir. Bu evre telegphic konuşma diye adlandırılır. Çocuğun gelişimine bağlı olarak, bu safha çocukların hemen hemen doğumunun ikinci yıldönümünde başlar. “Baba gitti”, onu kes, “arabanın içinde”, “elma burda” gibi örnekler bu dönemde konuşulan örnek yapılardır. Bu evrede, çocukların kullandıkları dil mihver gramer /pivot grammers olarak da bilinir.Bu, çocuğun zamanla yeni ifadeler yaratmak için farklı noktalarda diğer kelime değişikliklerini bütünleyen mihverî kelimler şeklinde belirli kelimeleri tercih ettiği anlamına gelmektedir.
3- Çocuk uzun telaffuzları şekillendirmeye başlar. Bu telaffuzlarda başlangıçta gramatik mükemmeliyet eksikliği vardır ve bunlar telaffuzun pürüzlü toplamından çok anlamlılık şeklinde algılanır. Çocuğun “Kirli el yıka”, “gözlük burunda”, “baba araba geliyor” gibi ya da garaja henüz park edilen arabanın durumunu ifade etmek için bir çocuğun söylediği”, “araba uyuyor yatak” gibi örnekler bu dönemde görülür.
Konuşma gelişiminin gramatik ve fonolojik pek çok unsuru vardır. İlk dönemlerdeki çocuk konuşmalarının en belirgin özelliklerinden biri kelimenin başında, sonunda ya da kelimenin tamamında yapılan konsonant atılmasıdır. Ör: book’un yerine “boo”, “cat”in yerine “at”, “stricker”in yerine tricker. Çocuklar genelde son ek olarak bildiğimiz gramatik morfemleri belirli bir düzende öğrenirler. Bu ilerleme “Anne gidiyor” cümlesindeki –iyor ekinin kullanımındaki bir ilerlemedir. Yardımcı fiiller gibi karmaşık yapılar ise ancak ilerleyen zamanlarda öğrenilebilir.
Farklı kültürlerden gelen ailelerin çocuklarına karşı davranışları da farklılık gösterir. Dünyanın bazı bölgelerinde, insanlar bebek konuşmasının ya da ebeveynin bebekimsi konuşmasının dilbilimsel bir gelişme olduğunu düşünür. Ebeveynin çocuklarıyla yetişkinler gibi konuştuğu ve çocuklarına dillerini bütünüyle nasıl öğreteceklerinin bilinmediği kültürler de vardır. Kapalı bir bakışla bakıldığı zaman bunun avantajı ya da dezavantajı bulunabilir.
Çocuk dili yaratıcıdır, fakat kuralcı-hükmedici değildir. Bu kurallar çocuk dilinin işleyen yedi ilkesini kapsar. Bu prensipler çocuğun ihtiyaç duyduğu asıl iletişime tekabül eder. Söz konusu prensiplerin temel görünüşü kavram karmaşasının anlaşılmasında gerektiren pasif sesteki aktif sesin kullanım hakimiyetidir.
a)Enstrümantal ilke çocuğun kişisel ihtiyaçlarının belirtilmesine hizmet eder. “İsterim” ibaresinde olduğu gibi.
b) Düzenleyici ilke birinin başka birinin aksiyonunu istemesine yardım eder.
c) “Merhaba”ifadesi karşılıklı etkileşim ilkesini temsil eden ve diğer temsiller arasında yer alan bir söyleyiştir. Burada kurulan ilişki oldukça önemldir.
d)Kişisel ilke ifade edici fonksiyonu üzerinde taşır. “Buraya geldim” ibaresi pek çok ibare için oldukça uygun bir ikâmedir.
e)Keşfe dayalı ilke (heuristic principle) çocuğun dili öğrenme sürecine yardım eden soru sorma şekli olduğu için çok önemlidir. “Tell me why”.
f) Hayal gücüne dayalı ilke (imaginative principle) çocuğun kendisini, rüyalarını ve fantezilerini bildirmek istediği zaman ortaya çıkan bir ilkedir.
Bilgilenme çocuk iletişimi için oldukça önemlidir. Kendi tecrübelerini başkalarına söylemenin önemi ortaya çıkar.
Dil gelişiminde başka bir temel adım da çocuğun yazmayı öğrendiği zaman ortaya çıkar. Bunun da birkaç evresi vardır.
1-Hazırlık dönemi. Yaklaşık 4-6. yaşlar. Çocuk gerekli motor yetenekleri kazanır. Ya da heceleme ilkesi öğrenilir.
2-Birleştirme dönemi: Yaklaşık 7. yaş.Çocuk bu dönemde yazmaya başlar. Çocuğun yazdıkları konuşulan dilin bir yansımasıdır. Bu dönemde çocuk sadece fonetik hususiyetlerin transkripsiyonunu yapmakla kalmaz, aynı zamanda kelimeleri ve cümle yapılarını da yazar.
3-Ayırt Etme Dönemi: Bu dönem yaklaşık 9’lu yaşları kapsar. Yazma, konuşma dilinden ayrılmaya başlar. Bir bakıma tecrübeye dayalı bir eylem haline gelmiştir. Çocuğu yazısının konuşmanın bir yansıması olmadığı görülür. Çocuk yazıyı özgürce kullanmayı ve kendi tecrübelerini yazıya dökmeyi öğrenir.
4-Entegrasyon Dönemi: Çocuğun delikanlılık döneminin ortalarına rastlar(mid-teens). Çocuklar/delikanlılar bu yaşlarda kendi tarzlarını geliştirir. Yazı dilinde kişisel ses görülür ve farklı amaçlar için uygun yazma yeteneği geliştirilir.
İkinci dilden elde edilene kazanımlardan bazıları ilk dilde elde edilen kazanımlara benzer. Öğrenici öğrenme tekniklerini henüz elde etmiştir ve en iyi öğrenmenin nasıl olması gerektiğini yansıtabilmektedir. Aynı zamanda dil öğrenme kişiliğe, yaşa, zekaya ve öğrenicinin aktif öğrenme stratejisine bağlıdır.
İkinci dili (L2) öğrenenler işe, kaynak dil diye nitelediğimiz kendi dilleriyle başlarlar. Bu yol aynı zamanda hedef dili (TL) öğrenmenin en iyi yoludur. Yani bütünüyle dillerarası (interlanguage) diye bildiğimiz yoldur.İkinci dil konuşanların tamamı diller arasındaki bazı evrelere dayalı olarak konuşurlar. Başlangıçtakiler kaynak dile (SL) oldukça yakındır; ikinci dilin(L2) uzmanları ise hedef dile yakındır. Kendi incelememizi sürdürmezsek, diller arası yeterliliğimiz azalmaya başlayacaktır. Uzun zaman yabancı ülkelerde yaşayan insanlar anadilin konuşulmasından oldukça farklı özelliklere sahip olan hedef dile yaklaşmaktadırlar. Kısa bir bakışla değerlendirilmesi mümkün olan bazı dillerarası/interlanguage unsurlar vardır.
Fosilleşme:
Öğrenmenin belirli bir safhasına gelindiğinde hedef dilin yeni yönlerinin öğrenilmesi kesintiye uğrar. Gramatik açıdan mükemmel bir şekilde kendini ifade etme yeteneği devam etmesine rağmen, öğrenici oldukça karmaşık ve süzülmüş halleri ifade etmek için dilin daha ileri düzeydeki rezervi üzerine incelemesini ilerletemez.
Geri Çekilme /Ricat
Öğrenici ilk öğrendiği noktalarda zamanla üstesinden geldiği cümle tertibi, üslup ve kelime hazinesi gibi bazı alanlarda kendini ifade ederken başarısızlığa uğrar.
Genelleme Fazlalığı (overgeneralization):
Öğrenici dilin görünümlerinin tamamını üzerinde taşıyan hedef dilin (TL/HD) mantıksal gramerini araştırır; Mevcut gramerdeki her görünümün yaşayan dilde doğrulandığı bir görünümü bulmaya çalışır. Böyle yaparken, öğrenici hedef dildeki fazla kullanımların görünümünü belirler.
Özen Fazlalığı/overelaboration
Öğrenici basit ifadelerle anlatılması mümkün olan bir meseleyi ortaya koyabilmek için karmaşık teorik yapılar uygulamak ister.
Müdahale
Birinci dilden ya da ikinci dilden diğer dile daha çok fonolojik açıdan bir karışma olur. Bu arada sentaktik ve semantik karışım da daimâ mümkündür. Kaynak dildeki kelimelerin bazıları hedef dilde de vardır. Ancak bu ortak kelimelerin anlamlar temelde farklıdır. Örneğin Almanca’daki “figure”, Fransızca’da da aynen bulunur fakat Fransızca “figür” kelimesi “yüz/face” anlamındadır. Ya da İngilizce “eventulally” kelimesi Almanca’da “eventuell” şeklinde görülür ve bu kelime Almanca’da “muhtemelen” anlamına gelmektedir.
Değişebilir Girdi: Hedef dille maruz kaldığımız değişime ve gelişime bağlı olan hedef dildeki eğitimin niteliğine işaret eder. Bir bakıma, öğrenme malzemesinin düzeni ve konuşmacının çok sayıda hedef dille iletişime geçmesinin yeni bir dil öğrenmek için neden hayati bir öneme sahip olduğu ortaya çıkar.
Organik ve Kümülatif Artış: Tahmin edilemeyen girdinin yayılmasına bağlı olan bir takım bozuk yapılar ortaya çıkabilir. Yapının bozulması öğrenicinin ileri evrelerinde görülür.
Başlıca dil düzensizlikleri Aphasia/söz kaybı, anomia, dysgrapia adlarını verdiğimiz düzensizliklerdir. Genellikle, dil düzensizlikleri beynin fonksiyon dışı unsurları ve yaralanmasından kaynaklanır. Sinirbilimciler/Nörologlar beynin bu alanlarının dil üretiminde ve beynin belirli bölümlerinin hasarlanması neticesinde ortaya çıkan hastalıkların anlaşılmasında merkezî bir rol oynadığını belirtmişlerdir.
Aphasia/Söz Kaybı
Aphasia konuşma dilinin üretilmesi ve geliştirilmesi yeteneğinde görülen bir düzensizliktir. Broca ve Wernicke adlı iki bilim adamı beynin iki bölgesinin bu faaliyetlerden sorum olduğunu belirlediler.
Broca Bölgesi: 1864’te Fransız cerrah Broca sol şakaklarımızın yakınında bulunan beynin iki küçük bölümünü tespit etti. Bu bölge dil üretimi organizasyonundan sorumlu olan bölgedir. Bu bölge hasar görürse, hasta genel anlamda söylemek istediğini bilir fakat cümle kuramaz. Fiillerden çok isimleri kullanır. Konuşması tereddütlüdür ve birleştirmeleri oldukça zayıftır. Algılaması ve algılama işlemi genellikle bozulmamıştır.
Wernicke Bölgesi: Carl Wernicke 1874’te başka bir dil kaybı/aphasia bölgesi tanımladı. Sol kulağın yakınında yer alan ve dilin algılanmasının bulunduğu beynin başka bir bölümünü belirledi. Konuşma üretimi ve cümle Wernicke hastalarında genellikle mümkündür. Algılama ve bir ölçüde üretim zayıflamıştır ve hastalar sadece zihnî sözlükten genel isimleri ve anlamsız kelimeleri tekrar kazanmaya ve özel söz ve kelimeleri ise kaybetmeye eğilimlidir. Onlar problemlerinin fark edilmesini istemezler.
Hem Broce hem de Wernicke bölgeleri beynin sol yarısında toplanmıştır. Yetkili merkezler sağ yarı kürede toplanmıştır. Beynin iki yarım küreye ayrılması linguistik bilginin aksiyona çevrilmesi yeteneğini veya tam ters yeteneği etkiler. Broca ve Wernicke tarafından belirlenmiş olan afazya (söz kaybı)nın bu tiplerinden başka afazya türleri de vardır.
Jargon: kelimelerin, özellikle isimlerin içeriklerine yeni yaklaşımlar üreten “Neolojistik Jargon afazya” hastaları doğru kelimeye asla isabet edemeyeceklerdir. Genelde mesajların anlaşılması zor olur ve konuşmacı iyi cümleler kurmasına rağmen, mesajlar dinleyiciler tarafından tam olarak algılanamaz ya da şifre çözülemez.
Taşıma/conduction
Hastalar söylenilen şeyi anlarlar, fakat, tek kelimeleri tekrarlayamaz ve konuşurken başka hatalar yaparlar. Bu hataların farkında olsalar da durum değişmez. Afazyanın bu türünde Broce bölgesi de Wernicke bölgesi de hasar görmemiştir. Fakat bu bölgelerin aralarındaki iletişim hasar görmüştür.
Transcortical Afazya: Hastaların algılamasında zayıflık vardır. Duyulan ifadelerin tekrarlanması bu hastaların en iyi korudukları bir unsurdur. Bu hastalarda dil süreci bozulur; ama hasta duyabilir ve ses halkalarını telaffuz edebilir.
Global Afazya: Hastalar üzerinde en kötü etki yapan afazya çeşididir. Dil kullanım yeteneklerinin tamamı ciddî biçimde zayıflamıştır. Hem Wernicke hem de Broce bölgesi hasarlıdır.
Anomia/ Ümitsizlik, gayesizlik, Toplumsal düzensizlikten ileri gelen bunalım.
Sözcüklerin belirli bölümlerine girme kaybıdır. Anomia hastaları eşyaların, insanların ve yerlerin adlarını hatırlayamazlar. Kelimeler arasındaki semantik ilişkiyi sıklıkla karıştırırlar. Şüphesiz, bu fenomeni kendi kendine tecrübe edecektir. Bu hastalığa hepimiz eğilimliyiz. Sadece anomia çok aşırı hallerde tehlikeli olmasına ve yaşlanmayla ilişkili olmamasına rağmen genellikle yaş ilerledikçe artan bir hastalıktır.
Dyslexia/ses zorluğu:
Hastanın kelimelerin doğru düzenini tanıma yeteneğini kaybettiği okuma düzensizliğidir. Hastalar heceleri yanlış yerlere yerleştirmeye meyillidirler. Yazılı kelimler ve onların sessel değerleri arasındaki ilişkide fazla genelleme söz konusudur.
Dysgraphia/Harf zorluğu
Harf zorluğu bilhassa hecelemede görülen yazma düzensizliğidir. Hastalar konuştuklarını yazıya dökerken doğru harfleri yerleştiremezler. Aynı zamanda muhtemel temsilleri tercih etmede, harflerin doğru düzenini seçemezler.
Dilbilimi üretimindeki hatalar hatalık sayesinde ortaya çıkan bir hata değildir. Bu hatalar sıklıkla meydana gelir ve iletişim sürecinin bir bölümüdür. Aşağıya yapılan hataların genel tiplerinden bazı örnekler verilmiştir.
Anticipation/sezinleme: Sesler amaçlanmış telâffuzundan önce gelen kelimede görülür: take my bike-bake my bike.
Zıtlığın mevcut durumda bulunduğu hatalar muhafaza etme hatalarıdır (preservation errors). Sesler zihinde muhafaza edilir ve yanlış yere konulur: pulled a tantum-pulled a pantum.
Tersine Çevirme/Reversals: Reversals seslerin kelimler ve ibareler içinde karıştırılmasıyla ortaya çıkan bir hatadır: Harpsichord-carpsihord.
İki kelime birleştirildiğinde ve onlardan biri yanlış olan yeni bir kelime olarak ortaya çıktığında harmanlama /blends olur.
Kelime ikâmesi konuşmacının zihinsel sözlüğündeki vukufunu bize vermektedir. Bu kelimler genellikle semantik olarak dizilidirler.
Bana portakal ver.-Bana elma ver.
Konuşma, bağırma, fısıldama, yalan söyleme, yemin etme, iltifat etme, masal anlatma bir şeyin ses birleşmesine bağlı olan iletişim türleridir. Biz bu iletişim türlerine öyle aşinayızdır ki o duyulduğunda sadece ona dair düşünürüz. Gezegen üzerinde başka hiç bir yaratık bizim yaptığımız gibi sözlü haberleşme yeteneğine sahip değildir. Konuşma ve yazı dilinin günlük hayatınızdaki muazzam etkisini bir düşünün! Okul, üniversite veya kahvaltı masası gibi yerlerde karşılaştığınız diğer insanlarla dil olmadan muhtemelen anlaşamazsınız. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu bölümde, sadece beşerî dilin çeşitli unsurlarına göz atacağız. Tasarlayacağımız süreçte göreceğiniz gibi, insanının dil ile ilgili merakı modern bir fenomen değildir. Dil birkaç bin yıldır dilbilimciler ve filozoflar tarafından incelenmiştir. Nitekim, geriye dönüp baktığımızda, Eski Yunandan günümüze kadar geçen süre içinde dile dair konuların kaynakları üzerine dikkate değer bir literatür görmek mümkündür. Sonuç felsefe, psikoloji, nöroloji ve hatta bilgisayar bilimlerinin güçlü bir şekilde birbirine karıştırılması ile ortaya çıkan dilbilimi disiplinlerinin bir hulasasıdır: bilginin büyüleyici bir ağı. Büyülenmiş halinizi koruyarak-ki umarım öyledir- ve gözünüz korkmuş olarak (umarım öyle değildir), beşeri dili böyle özel yapan temel prensiplere başlayacağız.
Dil oldukça dikkatle işlenmiş bir işaretleme sistemidir. Dilin kendi düzenli unsurlarına mahsus olan pek çok yönü vardır.Biz, bunlardan bir kısmını beşerî dilde, diğerlerini ise hayvanlarda buluruz. Beşerî dilin başka bir yönü ise düşünceleri kelimeler yoluyla ifade etmemizdir.
Beşerî dilin en önemli unsuru örnekleme ikiliğidir (duality of patterning). Dilbilimsel birimlerin gerçekte sonsuz bir üretme gücüne rağmen, biz dilimizi oldukça ekonomik bir şekilde kullanabiliriz. Peki bu ilke nasıl çalışır? Beşerî dillerin tamamı konuşma sesleriyle sınırlanmıştır. Bu durum bizim vokal sistemimizin sınırlı kapasitesinden ileri gelmektedir.
Konuşma sesleri konsonantlar ve vokaller olarak bilinmektedir.
Dilbilimsel açıdan söylemek gerekirse, ayırıcı konuşma sesleri fonemler diye bilinmektedir. Kaldı ki bu konu fonoloji bölümünde oldukça detaylı bir şekilde açıklanacaktır. Fonemler kendi başlarına anlamsız oldukları için, bunları bildirişimden ayırmak mümkün değildir. Fakat fonemleri geniş dilbilimsel birimler içinde birleştirebilir ve yeniden bir araya getirebiliriz. Bunlar genel olarak “kelimler” diye bilinmektedir. Yeni fonemler üretme kapasitemiz sınırlı olmasına rağmen, sıklıkla yeni kelimeler icat ederiz. Bundan dolayı kelime bilgisi üretme kapasitemiz sınırlandırılmıştır.
Yer Değiştirme /Displacement
Diğer hayvanlara zıt olarak, insanlar geçmiş ve geleceği idrak etme yeteneğine sahiptir. Meselâ bir goril ebeveyni, ormandaki maceraları ya da geçmişteki tecrübelerine dair arkadaşlarına herhangi bir şey söyleyemez. “Burada ve şimdi” olmayan eşyalar ve öteki şeyler hakkında konuşmak için dili kullanma insanlara ait bir özelliktir. Yer değiştirme/displacement uzayın ve zamanın doğrudan dağruya algılanabilir dünyasına geçen anlamı taşıma yeteneğimizdir. Bazı hayvanlarda yer değiştirmeye ait bu hususların değerlendirilme yeteneğine sahip olduğu görülmekle birlikte, onlar bu yeni bağlamlarla bunları uygun hale getirme özgürlükleri bakımından zayıftırlar. Örneğin balarısının dansı diğer arılara zengin bir gıda deposunun toplandığı bir yeri işaret etmektedir. Arının bu yeteneği bazı açılardan eksik olsa da, beşeri dildeki yer değiştirmeye tekabül eder. İnsanların her yeni bağlam için yeni keşiflerde bulunma yeteneğine karşın, arı yaptığı dansta bazı hareket örneklerini sürekli tekrarlamaktadır.
Açık-Sonluluk/open-endedless
Keşfedilmiş şeyleri yada söylenenleri ifade etme yeteneğini kapsayan, beşerî dilin özelliklerine mahsus olan ve daha önce asla söylenmemiş olan nesneleri söyleme yeteneği.
Beşerî dili hayvan iletişiminden ayıran başka bir yön de uyarıcılık-özgürlüktür. Bal arısı dansını yapması, tarla faresinin ise, bir kartal gördüğü zaman, arkadaşlarını uyarmak için haykırması gerekir.
İnsanlar herhangi bir bağlamdan hoşlandıkları zaman, o bağlama dair bir şeyler söyleme yeteneğine sahiptirler. Bu yetenekler, kiliselerde toplu yapılan ibadetlerde olduğu gibi sadece belirli törensel bağlamlarda sınırlandırılmıştır.
Keyfîlik
Masa niçim “masa” diye adlandırılmıştır? Açıkça ifade etmek gerekirse bu isim onun adına dair bize kesinlikle bir şey söylemez. Ve masalar kelimeye kendisine benzeyen bir gürültü yaptırtamaz. Dilimizdeki kelimelerden pek çoğu bu tür özellikler taşır. Yani kelimler ve anlamaları arasında a priori bir iletişim yoktur. Kelimenin ses yapısından hareket ederek, o kelimenin anlamıyla ilgili bir şey söyleyemeyiz. Dil, onu bulduğumuz gibi harekete geçiremez. Ancak bu kuralın bazı istisnaları vardır. Meselâ dil şekil ve mana arasında dorudan bir korelasyona bağlı olan anlama dayalı yani iconik olabilir. Meselâ “uzuuun”, “uzuuun zaman önce” gibi zaman uzunluğuna işaret eden ifadeler anlamda ifadenin uzunluğunu temsil edebilir. Buradaki genişleme görsel açıdan semantik vurguya yardımcı olabilir. İconisiteyi dilde sıklıkla görebiliriz. Semiyotik bölümünde dilin bu özelliği daha ayrıntılı olarak ele alınacaktır. Dil de bulunan başka bir gayrikeyfîlik de onomatapoeia/yansıtmalı seslerdir. Onomatopoeiada seslere benzeyen kelimler vardır. “vızırtı”, “cızırtı”, “mışıl mışıl”, “hırıl hırıl” gibi kelimelerde bu özellikler bulunmaktadır. Ayrıca guguk kuşu gibi bazı hayvanların adları da onların çıkardıkları sese dayalı olarak adlandırılmıştır. Yani onomatopoeatiktir.
İnsandaki Vokal Gücü
İşlenmiş bir dilde konuşmacının dilin bütün seslerini çıkarabilmesi için, hayli gelişmiş konuşma organlarına ihtiyaç vardır. Dolayısıyla bu tür gelişmiş konuşma organları sadece insanoğluna verilmiştir.
Dilbilimi, beşeri dilin bütün yönlerinin bilimsel olarak araştırılmasına dayalı bir bilim dalıdır. Dilin bütün yönleri: bunlar oldukça fazladır. Dil incelemelerine değişik açılardan yaklaşılmış ve bu yaklaşımlar beraberinde belirli branşlaşmayı getirmiştir.
Yirminci yüzyılın başlarına kadar, bilim adamları dillerin tarihi ve arkaik dillerdeki kelimelerin kökenlerini araştırmakla meşgul olmuşlardır. Meşhur dilbilimci Ferdinand de Saussure diachronic analiz yaklaşımı ortaya attı ve dil sistemleri analizine yöneldi, o bu yaklaşımın büyük bir önemi olduğunu iddia etti. Saussure bu görüşlerini yirminci yüzyılın ilk on yıllık döneminde ifade etti ve modern dilbiliminin temelini attı.
Diachronic Görüşe
Karşı Synchronic Görüş
Diachronic dilbilimi dili tarihî gelişimi açısından ele alır. Nitekim, diachronic eksen üzerinde, dilin bütün unsurlarındaki değişimlere bakarak, zamanımızdan dördüncü yüzyıla kadar geri gidebiliriz
Synchronic dilbilimi dilin belirli yönlerine o dilin günümüzdeki görünüşünü dikkate alarak bakar. Günümüz modern Türkçesinin ya da Fuzulî Türkçesi sisteminin sistematik analizinin yapılması bu yaklaşımın bir sonucudur. Bu yaklaşımda dilin başka durumları ya da başka zamanlardaki gelişimi ile ilgili yapılacak bir karşılaştırma söz konusu değildir.
Ferdinand de Saussure’ü takip eden modern dilbilimi tam anlamıyla synchronic bakış açısıyla ilgilidir. Synchronic bakış açısını Saussure ileri sürmüştür. Saussure’e göre dilin tarihi gelişimi bilgisi elbette gereklidir; fakat mevcut dil sistemini incelemek için yeterli değildir. O dilbilimi araştırmalarının dilin yapısı üzerine yoğunlaşması üzerinde durur. Böylece Saussure son derece radikal bir bakış açısına ulaşmıştır. İşte bu paradigmaların tamamı yapısalcılık olarak adlandırılmıştır.
Dilin yapısına baktığımız zaman, cümleleri ve kelimeleri buluruz. Bu oldukça kaba bir bakıştır. Bir dilin grameri oldukça kesin kurallar içermelidir.
Synchronic bakış açısının eksenlerinden biri sentagmatik analizlerdir. Burada biz cümle unsurlarının birbirleriyle olan ilişkisini araştırırız. Bir unsurun cümlede tam olarak hangi şartlar altında oluştuğuna ve cümlenin neresinde göründüğüne bakarız. Örneğin, isimler cümlenin neresinde yer alır? Yardımcı fiiller nerelerde kullanılır? Kelime sınıflarının tamamı belirli bir sentagmatik ilişki göstermektedir. Bunlar dağıtım analizleri (distribution analysis) metoduyla belirlenir. Distribution analiz metodu cümlenin mantıksal düzeni içinde onun görüntüsüne bağlı olan unsurları sınıflandıran bir metottur.
Konuyu bir örnekle geliştirelim:
Bir+ ______+ caddeyi + geçer.
Burada öznenin yani ismin yeri boş bırakılmıştır.
Bir kadın caddeyi karşıdan karşıya geçti.
İsimlerin ve fiillerin tamamıyla birbirine benzemediği açıktır. Bunlar her zaman bağlama bağımsız olarak yerleştirilemez. Burada paradigmatik analiz uygulamak gerekir. Örneğimizde yer alan sandviçin caddenin karşısına geçmesi fikri mümkün değildir. Gördüğünüz gibi, dil elementlerinin kendi aralarında açık bir ilişki vardır. Bazı paradigmatik sınıflandırmalar yoluyla elementlerden biri diğerinin yerine ikâme edilebilir. Örneğin cadde, sokak, yol gibi kelimeler paradigmatik bir sınıflandırmaya dayalıdır. Benzer paradigmatik sınıfa ait olan kelimeler aynı zamanda benzer gramatik sınıflara da aittir. Buna bağlı olarak söz konusu kelimeler benzer lexical sınıflara aittir. Aşağıdaki diyagram synchronik analizin iki eksenini göstermektedir.
Bir kadın caddenin karşısına geçti
hanım yolun
dişi sokağın
sandviç
Bu bölümle ilgili olan dilbilimi branşları aşağıda listelenmiştir. Dilbiliminin söz konusu alanlarına dair kısa bir bilgi verilmiştir. Asıl bölüme döndüğünüz zaman ayrıntılı bilgi bulacaksınız.
Bu disiplin dilin tarihî gelişiminin araştırılmasıyla meşgul olmaktadır. Fakat diachronic analizden farklıdır. Dilin belirli dönemlerinin synchronic analiziyle ilgilenir. Burada İngiliz dilindeki gelişime tarihî dilbilimi açısından bakılacaktır.
Biz dilimizi nasıl öğreniriz? Kelime üretimi ve dilin anlaşılması süreci nasıl gerçekleşir? Bu disiplin işte bu sorulara cevap vermektedir. Aynı zamanda dilde hafızanın rolü ve konuşulduğu zaman hafıza nasıl kullanılır gibi sorulara bu disiplin içinde cevap aranmaktadır. Harfiyen ifade etmek gerekirse, 1950’de dilbilimi ve psikolojinin disiplinler arası işbirliğinden ortaya çıkan bu disiplin psikolinguistiğin bir branşıdır. Bu arada dil kazanımları araştırmaları da kendi güçlü yapısını oluşturmuştur.
Fonetiğin konusu konuşma seslerinin eklemlenmesi (articulatory), nakli (transport), alınması (receival) ile ilgili bir bilgi dalıdır. Fonetiğin bu üç çalışma alanına karşılık gelen üç bıranşı vardır: eklemleme(articulatory), akustik ve işitim fonetiği (auditory phonetics). Fonolojiye zıt olarak, fonetik konuşma seslerinin fizikî yönüyle ilgilenir. Konuşma seslerinin tam bir transkripsiyonunu vermek için, birkaç özel alfabe vardır. Bu alfabelerden en çok kullanılanı bu metinde bulacağınız alfabe olan IPA’dır.
Fonoloji fonemler diye bilinen belirli dil seslerini inceleyen bir bilim dalıdır. Fonoloji dil içindeki seslerin fonksiyonlarını inceler.
Morfemler dilin anlamlı en küçük elementleridir. Morfoloji işte bu anlamlı birimleri inceler. Bütün kelimeler hatta bütün hecelerin anlamlı birimler olması zorunlu değildir. Morfoloji kelimelerin veya hecelerin morfemlerinin ne olduğunu bulmak için keşfetme prosedürünü uygular.
Sentaks cümle yapısı araştırmasıdır. Geniş anlamda gramerin bir bölümüdür. Cümlelerin tanımlanması ve incelenmesinde birkaç yol vardır. Farklı gramer yöntemlerine bakacağız.
Semiyotik genel bildirişim süreçlerindeki işaretleri inceleyen bir bilim dalıdır. Bildirişim araçları ve sistemlerindeki hem dilbilimsel hem de dil dışı işaretlerin analiziyle ilgilenir. Burada dilbilimsel işaret üzerine durmak suretiyle, işaret teorilerine kısaca değinilecektir.
Dilbilimsel semantik dilbilimsel işaretlerin ve işaretler dizisinin anlamını inceler.
Pragmatik işaretlerin kullanımı ve işaretler ile işaretlerin kullanıcıları arasındaki ilişkiyi inceler.
Geleneksel dilbilimi disiplinleri çevresel (periferik) bir fenomen olarak kabul edilen metinle ilgildir. Buna karşılık metinsel dilbilim metnin kendisinin bir işareti olarak kabul edilen metinle ilgilidir. Farklı metin tipleri ve metinselliği oluşturan mekanizmalar vardır. Bu seçilmiş cümlelerin ötesinde bir şeydir.
Dil ve sosyal örgütlerin karşılıklı etkileşimini inceleyen bilimdir. Sosyal bağlamda dil değişikliklerini hem ferdî hem de sosyal gruplar açısından belirleyen birkaç model vardır. Sosyolinguistikçiler millî dil siyasetleriyle de ilgilenirler.
Bu saha dilbilimi ile enformasyon bilimi arasında yer alan disiplinler arası bir araştırma sahasıdır. İki temel branşı vardır. İlkinde bilgisayar dilbilimi bilgisayar programlarındaki dil yapısını tamamlamak için grameri taklit eder. Bu bağlamda bilgisayar istiaresi terimi öne çıkmıştır. Bu düşünce insan beynini bilgisayar tarafından taklit edilmesi fikrine dayanır. İkinci olarak, bilgisayar dilibilmi dil analizlerinde bilgisayarı bir araç olarak kullanır. Bilhassa yazılım dizaynında geniş metin korpuslarının kullanılması bunun en güzel örneğidir.
Günümüzde dünyada yaklaşık beş bin dil konuşulmaktadır. Bu dillerin oldukça farklı oldukları görülür. Fakat bunlardan pek çoğu kelime düzeni gibi unsurlar bakmından benzer ilkelere sahiptirler. Meselâ İngilizce, Fransızca ve İtalyanca gibi dillerde cümledeki kelimelerde önce özne, sonra yüklem sonra ise nesne vardır. Bütün diller tarafından paylaşılan temel kavram ve kurallar vardır. İşte bu kavramlar genellemeler diye bilinmektedir. Bazı prensipler birkaç dil tarafından paylaşıldığı zaman, biz dil tiplerinden söz ederiz. Genellemelerin birkaç çeşidi bulunur.
Bütün kültürlerin paylaştığı ve bütün diller tarafından kullanılan bir takım semantik kategoriler vardır. Bu kategoriler semantik genellemeler olarak bilinmektedir. Onlardan ikisini tartışalım:
Semantik genellemelerden biri renk mefhumumuzla ilişkilidir: siyah, beyaz, yeşil, mavi, sarı, kahve rengi, mor, pembe, portakal rengi ve gri.
Genel olarak bütün dillerin bağlı kaldığı ortak nokta renk terimleri mefhumunu belirli seviyenin dışında tutmasıdır. Bu, hayal edilebilen herhangi bir rengin yukarıdaki onbir temel renk teriminden birisinin alt kategorisi yada karışımı olarak algılanması anlamına gelir.
Buna bağlı olarak renk terimleri dil tasniflerinde bir yoldur. Renkle ilgili bu on bir terim yer yüzündeki diller arasında dengeli bir şekilde kullanılmazlar. Bütün dillerde renk terimlerinin tamamı bulunmayabilir. Bazılarında iki, bazılarında üç, bazılarında ise dört renk terimi vardır. İki renk terimine sahip dillerde beyaz ve siyah, üç renk terimine sahip dillerde siyah, beyaz, kırmızı, dört ve daha fazla renk terimine sahip dillerde ise yukarıda listesini verdiğimiz diğer renk terimleri bulunur. Bu genel bir kuraldır. Genel olarak bazı temel renk terimlerine sahip olan diller benzer dil tiplerine aittir. Nitekim bu şemaya göre yedi temel dil grubu görürüz.
Zamirlerin durumu ise başka bir semantik genellemedir. Kendinize dair birisiyle konuştuğunuz zaman yaptığınız şeyin düşünün. Konuşucu olarak her zaman sizi temsil eden “ben” ve hitap ettiğiniz kişiyi karşılayan “siz” zamiri vardır. Yeryüzünde bunların olmadığı bir konuşma dilinin bulunması mümkün değildir. Burada genelleme örneklerine tekrar bakalım. Bir grubun üyesi olduğunuz zaman, kendiniz hakkında konuşmuş olsanız da, bu durumda “ben” zamirinin çoğulu olan “biz” zamirini kullanırsınız. Zamirler İngilizce’de tekil ve çoğul olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Tabii bunların birinci, ikinci ve üçüncü şahıslara göre çekimi vardır. İşte böyle bir yapıya sahip olan bütün diller tek bir dil tipi olarak gruplandırılmıştır. Bazı dillerde ise daha fazla zamir kullanılmaktadır. Ayrıca bazı dillerde tek bir zamirle iki kişiye hitap etmek mümkündür. Bu zamir sadece onların çoğuluna değil, aynı zamanda ikisine de işaret eder. Bunlara ikilikli zamir denilir.
Hem konuşucuya hem de hitap edilen kişiye birlikte gönderme yapan zamirlere sahip olan diller de vardır. Bu dillerdeki zamirler dahili zamirler olarak adlandırılır. Bu dillerde yer alan haricî zamirler hitap edilen kişinin dışında konuşucuyla birlikte diğer insanlara da gönderme yapar. Avrupaî dillerde içinde böyle bir özelliğe sahip olan dil yoktur.
Farklı diller oldukça değişik vokal yerleşimine sahiptirler. Birkaç yabancı dile aşinaysanız vokal dağılımında genel kuralların bulunduğuna inanmakta güçlük çekersiniz. Temel renk terimleri örneğimizi hatırlayın: Benzer örnekler vokal sistemlerinde de bulunmaktadır. Birkaç vokale sahip diller daima vokallerin yerleşimi açısından benzeşim gösterirler. Yani eğer bir dilde çok vokal varsa, bu vokal tipleri her zaman benzer vokal tipleridir. Bu vokaller tam olarak her zaman da benzer sesleri karşılamayabilirler, fakat vokal sistemimizde her zaman benzer toparlamalar yaratılmaktadır.
Yukarıda verdiğimiz İngilizce kelime düzenini hatırlayın. Anlaşılan İngilizce’den ve bu düzeni takip etmeyen diğer dillerden başka cümleler bildiğiniz için, kelime düzeninde genel kural olamayacağını söylüyorsunuz. Böyle düşünmekle haklısınız, fakat özne, yüklem ve nesne(ÖYN) düzeni İngilizce cümlelerin temel düzeni olarak tanımlanır. Japonca (ÖNY), Türkçe (ÖNY) gibi dillerde değişik temel düzenler vardır. Yoğun bir araştırmadan sonra, dillerin temel düzenlerin iki farklı düzen olduğu tanımlanmıştır. İlki
ÖYN, YÖN, ÖNY
İkincisi ise YNÖ,NYÖ, NÖY’dir.
Soyut Genellemeler- Genel Eğilimler; İşârîlik-İşârî olmayan genellemeler
Bütün genellemelerin bütün dillerde bulunması elbette söz konusu değildir. Konuşulan dillerin pek çoğuna bakıldığında, istisnaî durumun olmaması düşünülemez. Pek çok dil henüz geniş bir araştırmaya konu dahi olmamıştır. Bununla birlikte, bazı kuralların bugüne kadar incelenen dillerde istisna olarak kaldığı görülmektedir. Biz bunlara soyut genellemeler diyoruz. Bir kurala küçük bir istisna bulunursa, genel eğilimler ya da izafî eğilimlerden söz ederiz. Bunları söylerken, günümüze kadar hakkında hiçbir inceleme yapılmamış olan diller arasında gelecekte yapılacak bir araştırmada, istisnaları bulunabileceğini daima hesaba katıyoruz.
Bazen dil yapısının belirli şartları realize edilerek, belirli genellemeler yapılmaktadır. Bu genellemeler işarî genellemeler olarak bilinir. Her hangi bir şarta bağlı olmayan genellemeler ise işarî olmayan genellemeler olarak tanımlanır. Diğer bir ifadeyle, “eğer..........sonra........” kuralı geçersiz hale gelirse, genelleme her bir dilin kendi yapısında ayrı ayrı ortaya çıkar. Dört çeşit genelleme vardır; İşarî soyut genellemeler, işarî ilişik genellemeler, işarî olmayan soyut genellemeler, işarî olmayan ilişkili genellemeler. Tiplerin genel bir aidiyetinin olup olmadığının belirlenmesi yoğun saha araştırmalarına bağlıdır.
Edebiyat Teorileri Edebiyat Teorileri Terimleri Akademik Halkevleri