Giriş Sayfası Dilbilim Edebiyat Teorileri EBT Sözlüğü Halkevleri Akademik Çalışmalar
Giriş
Bilimin kaynağı
teoriye dayanır. Edebiyat biliminde ise bu durum daha da belirgindir. Bir
edebiyat araştırmacısı elde ettiği bulguları teori olmadan değerlendiremez.
Edebiyat eleştirmeni ise teori ve teorinin ortaya attığı terimler olmadan,
edebî metin hakkında fazla bir yargıya varamaz. Edebiyat eseri hakkında eleştirmenin
verdiği hükümler spekülasyondan öteye geçemez. Bu bakımdan edebiyat
teorisi, edebiyat tarihi ve edebiyat eleştirisi iç içe geçmiştir. Aşağıda
önce teorinin ne olduğu basit bir şekilde anlatılmış, ardından 20.yüzyılda
gelişen belli başlı edebiyat eleştiri yöntemleri hakkında kısa bilgi
verilmiştir. Ayrıca her bir yönteme dair bir kaynakça sunulmuştur. Yararlı
olması dileğiyle…
MODERN
EDEBİYAT TEORİLERİNE GİRİŞ
Ekzistansiyalizm
(existentialism): Varoluşçuluk
Semiyotik
Eleştiri (Göstergebilimsel Eleştiri)
Yapısökücü
Teoride Kullanılan Bazı Terimler
Alımlama
Estetiği ve Okur Tepkisi Teorisi
Teori (kuram:nazariye) kelimesi pratik kelimesinin karşıtıdır. Pratik bir ihtiyacı karşılayan faydalı bir iş ve hareket demektir. Teori, bir çok kanunların düzenli bir şekilde birleştirilmesiyle meydana gelen genel bir hipotez ve açıklamadır. Deney metoduyla geçek kanunlar elde edilir. Fakat zihnin birleştirmek ihtiyacı ile bu kanunlar da gruplar halinde birleştirilerek daha genel ve geniş kanunlar kurulmak istenirse, teoriler meydana gelir. Teoriler kanun değildir. , çünkü bunlar çok geniş ve çeşitli olaylara ait olduğundan deneylemelerini yapmak ve gerçekliklerini göstermek mümkün olamaz. Bu sebeple teoriler “genel ve geniş hipotezler” şeklinde kalırlar. Teoriler kanunları aşan ve ötesine geçen büyük hipotezlerdir. Meselâ Aynştay’ın İzafiyet Teorisi gibi.
1.Teorilerin doğmasında, bilginin, zekânın ve hayâl gücünün büyük rolü vardır. Birbirlerinden farklı ve uzak bir çok olay arasında yeni ilişkiler bulmak, bunları birleştiren mekânizmayı göstermek ancak büyük bilginlerin işidir.
2.Teoriler geneldir. Çünkü bir teori bazen bir ilmin konusu içine giren sayısız olayları kapsar. Yahut birkaç ilmi içine alacak genişlikte olur.
3. İlimlerde bir açıklama ve araştırma metodu ödevi görürler. Yani ilimlerde hem sebep, hem kanunu göstermek suretiyle tam bir açıklamaya yararlar. Teoriler bir çok olayları ve varlıkları bir tek hipotez içinde birleştirdiklerinden zihnin birlik ve düzen ihtiyacını karşılarlar. Birlik ve düzen içinde görülen olaylar ve varlıklar daha kolay anlaşılır. Bu sebeple teoriler, varlıkları akıl yoluyla anlamaya ve görmeye yararlar.
4. Teoriler birçok kanunları birleştirdiklerinden onlara da bir hareket noktası ödevi ödevini görürler. Bu bakımdan teoriler sanki bir prensip ödevini görürler. Kanunlarda istisna teşkil eden bazı olaylar teoriler yardımıyla daha iyi açıklanır, bazen yeni buluşlara ve keşiflere yol açarlar.
Bu derste
modern edebiyat teorileri kısaca açıklanacak ve bu teorilerin karmaşık ve
zengin yapısından çıkarılan en
önemli özellikleri ortaya konulacaktır. Kısaca burada modern edebiyat
teorilerine bir rehber ve bir giriş bulunmaktadır.
1920’li ve 1930’lu yıllarda başlayan bir eleştiri akımıdır. Geleneksel eleştiri anlayışının yaygın olarak ilgilendiği yazarın biyografisi veya psikolojisi, eserin edebiyat teorisiyle ilişkisi gibi metin dışı unsurlara bir tepki olarak doğmuştur. Yeni Eleştiriciler edebî sanat eserinin özerk (otonom) olarak ele alınması gerektiği görüşünü ileri sürdüler. Yeni Eleştiricilere göre, dıştan gelen bir takım referanslarla edebî sanat eserini değerlendirmek doğru değildir. Şiir gerçek dünyaya dair doğruluğunu ispat edebileceğimiz çok az unsur içerir. Şiir oldukça karmaşık bir organizasyondur.
Kaynaklar
Lentriccia, Frank. After the New Criticism, Altıncı Bölüm
Eagleton, Terry. Edebiyat Kuramı, Birinci Bölüm
Jefferson, Anne ve David Robey, Modern Edebiyat Teorileri
Zima, Peter V. Modern Edebiyat Teorilerinin Felsefesi
C. G. Jung ve Joseph Campbell’in eserini temel alan bir eleştiri akımıdır. Robert Graves, Francis Ferguson, Philip Wheelwright, Leslie Fiedler, Northrop Fry, Maud Bodkin ve G. Wilson Kinight bu akımın en önemli temsilcileridir. Söz konusu eleştirmenler, edebiyatın bireysel ve türsel olay örgüsü kalıpları üzerinde durmuşlardır. Bunlar edebî eserleri belirli arketiplerin veya belirli mitik formüllerin tekrarı olarak gördüler. Bu yüzden Arketipçi eleştirmenler için edebî eserler oldukça gelişmiş ve gerçekçi eserlerdir. Jung’a göre, Arketipler primordial (ilk) imajlar veya psişik kalıntılardır. Bu imajlar ve kalıntılar insan ırkının insan ırkının müşterek bilinç altındadırlar ve çok eski atalarımızın hayatındaki tekrarlanan deneyim tiplerinden miras kalmıştır. Primordial imajlar ve psişik kalıntılar sadece edebî eserlerde değil, aynı zamanda mitlerde, dinî törenlerde, rüyalarda ve özel fantezilerde de ortaya çıkar.
Kaynaklar
Jung, Carl Gustav. Spirit in Man, Art and Literature.
Frazer, J. G. Altın
Dal
Lentriccia, Frank. After the New Criticism
Camphell, Joseph. Hero with a Thousand Faces.
Fry, Northrop. Anotomy of Criticism and Fables of Identity
Modern psikolojinin getirdiği prensiplerin edebiyat incelemelerine uyarlanmasıdır. (Bilhassa Sigmund Freud ve Jacques Lacan). Psikoanalitik eleştiri yazar ruhu ile yaratma süreçlerinin incelenmesine dayanır. Edebî eserlerdeki psikolojik görünümleri veya ilkeleri inceler. Aynı zamanda edebî eserin okur üzerinde bıraktığı etkilerin psikolojik yönüne bakar.
Daha fazla bilgi için bk.
Lacan, Jacques. Ecrits
Eagleton, Terry. Edebiyat Kuramı
Freud, Sigmunt.
Jefferson, Anne ve David Robey. Modern Edebiyat Teorisi
Edebiyata yönelik sosyolojik bir yaklaşımdır. Edebiyat ve sanat eserlerini tarihsel güçlerin ürünleri olarak görür. Marksist eleştirmenlere göre, edebiyat eserleri biçimlendikleri malzemesel koşullara bakılarak tahlil edilmelidir. Marksist ideoloji Marksistlerin dünya görüşü diye tarif edilen hakim sınıfların diğer sınıflara hükmetmesi temeline dayalıdır. Marksizm hakim sınıflarla baskı altındaki sınıflar arasında mevcut olan çatışma üzerine yoğunlaşmıştır. Herhangi bir çağın nesnel gerçekliği diye tanımladığımız şeyleri taklit etmede sanat eserlerinin cesaret verici bir niteliği vardır. Modern Marksizmin üzerinde durduğu kavramlar oldukça geniştir. Modern Marksizm sanatı üretildiği çağdan özerk ve eş zamanlı olarak üretildiği çağı yansıtan bir nesne olarak görür. Frankfurt Okulu Marksizm ile birleştirilmiştir.
Kaynaklar
Marx, Karl.
Engels, Friedrich.
Jefferson, Anne ve David Robey, Modern Edebiyat Teorisi
Bullock, Chris ve David Peck. Marksist Eleştirinin Rehberi
Ayrıca Walter Benjamin, Tony Benett, Terry Eagleton, John Frow, Friedric Jameson, Georg Lukacs ve Raymond Williams gibi teorisyenlerin eserlerine bakılabilir.
Postkolonyalizm, sömürge sistemlerinin ve Avrupalı imparatorlukların çöküşünden sonra, üçüncü dünya ülkelerinin yaşadığı tarihsel döneme işaret eden bir edebî akımdır. Terimsel açıdan bu tür bir anlama sahip olmakla beraber, Postkolonicilik akımı (sömürge sonrası edebiyat akımı) yapılan ayrım her zaman sömürge sonrası üçüncü dünya ülkelerinde gelişen edebiyattan söz etmez. Emperyalizmin çöküşünden sonra, Asya, Afrika ve Karayiplerdeki ülkeler; kendi ülkelerini, kendi kültürlerini ve kendi hükümetlerini yeniden yaratma yoluna gittiler. Bu süreçte üçüncü dünya ülkelerinde yetişen yazarların pek çoğu koloni sonrası kültürlerde meydan gelen değişimler ve kolonicilik anlayışı üzerinde yoğunlaştılar. Sömürge ülkelerde yetişen yazarların yüzleşmek zorunda kaldıkları meydan okuyuşlar, bu yazarların hem kendi kültürlerini yeniden yaratma hem de kendi kültürlerinin ilkel kavramlarıyla mücadele etme girişimleriydi. Örneğin Edward Said Oryantalizm kelimesini Batı’nın tesis ettiği Doğu’ya dair söylemi tarif etmek için kullanmıştır.
Kaynaklar
Said Edward, Orientalism
Soyinka, Wole, Mit, Edebiyat ve Afrika Dünyası.
Guneratne, Anthony, The Virtual Spaces of Postcoloniality: Rushdie, Ondaatje, Naipaul, Bakhtin ve Diğerleri.
Özellikle Jean-Paul Satre ve Albert Camus tarafından savunulan bir edebî-felsefî akımdır. Bu akıma göre her insan tecrit edilmiş bir varlıktır. İnsaoğlu dünyayı hakikatlerden, değerlerden ya da anlamlardan miras almamıştır. Kişinin hayatı hem saçma bir hayattır hem de ona elem verir. Anlamsız dünyada insanın her türlü tercihi yapması mümkündür. Satre bu durumu insanoğlunun temel ikilemi olarak kabul eder. Satre’ın geliştirdiği varoluşçuluk ateist bir anlayıştır. Fakat Satre’ın bu anlayışını zıt olan ve Tanrının varlığını kabul eden başka bir var oluşçu anlayış daha vardır. Danimarkalı bilgin Soren Kierkegaard Tanrıya inanan bir varoluşçuluk anlayışı geliştirmiştir. İnsanoğlu için bilinçli tercih veya Tanrı inancı gereklidir. Soren Kierkegaard, Friedrich Nietzsche, Martin Heidegger, Jean-Paul Satre, Albert Camus, Simone de Beauvoir, Martin Buber, Karl Jespers ve Maurice Merleau-Ponty bu akımın en önemli isimleridir.
Kaynaklar
Satre, Jean-Paul: Varoluşçuluk ve Hümanizm
Kierkegaard, Soren; Fear and Trembling
Camus, Albert.
Nietzsche, Friedrich.
Heidegger, Martin.
Barrett, William. Irrational Man: A Study in Existential Philosopy.
Lentricchia, frank. Yeni Eleştiri Sonrası.
İlk defa Edmund Husserl tarafından geliştirilmiş bir edebî-felsefî akımdır. Husserl fenomenolojik indirgemeyi önermiştir. Bütün realitelere saf fenomenler olarak bakılmalıdır. Saf fenomen soyut bilgi formudur. Husserl bilinci her zaman kastî olarak yani bilinçli akt olarak görür. Düşünülen nesnenin veya öznenin amaçladığı bu kastilik veya bilinç aktı aynı zamanda birbirinin evrimidir. Eser dünyayı algılamamızdan veya dünyayı bilmemizden ileri gelen bir fenomendir.
Kaynaklar
Edmund Husserl
İsmail Tunalı, Sanat ontolojisi
Takıyeddin Mengüşoğlu, Fenomenoloji
Geleneksel anlamdan bakıldığında hermeneutik bir yorumlama bilgisi veya teorisidir. Hermeneutik terimi eski Yunanca’daki hermeneuen kelimesinden gelir. Bu kelime, birinin fikrinin tercüme edilmesi veya yorumlaması demektir. Hermes, Yunan mitolojisinde Tanrıların mesajlarını ölümlülere getirirdi. Bu bakımdan Hermeneutiğin filoloji ile yakından ilişkili bir disiplin olarak ortaya çıkması ve gelişmesi son derece normaldir. Hermeneutik ondokuzuncu yüzyıldan itibaren metinlerle ilgili bir yorumlama metodolojisi olarak ortaya çıktı ve hem felsefede hem edebî metinlerde sıklıkla kullanılan bir yöntem oldu. Bilhassa beşeri kültürün ve insan davranışlarını inceleyen bilimlerin tamamında kullanılmaya başlandı. Martin Heidegger’in erken dönem çalışmlarıyla birlikte Hermeneutik beşeri dilin yorumlanmasıyla ilgili olan hemen her sahada kullanılmaya başlandı.
Alman ilâhiyatçısı Friedrich Schleiermacher genel yorumlama teorisini araştıran ve bu yorumlama teorilerini dinî metinlere uygulanan ilk araştırmacı olarak karşımıza çıkar. O, hermeneutik daire diye bilinen kavramı formülleştirmiş bir bilim adamıdır. Bir şeyin bir bölümü o şeyin tümüne ve tüm, o şeyin bir bölümüne dayalı olarak anlaşılabilir. Wilhelm von Humbolt, Wilhelm Dilthey, Martin Heidegger, Hans-Georg Gadamer, Jurgen Habermas gibi isimler hermeneutiğin en önemli isimleridir.
Kaynaklar
Habermas, Jurgen. Toplumsal Tekamül ve İletişim
Halliborton, David. Şairâne Düşünce: Heidegger’e bir Yaklaşım.
Hirsch. E. D. Yorumun Amaçları
Maglialo, Robert R. Fenomenoloji ve Edebiyat: Bir Giriş.
Heidegger, Martin: Oluş ve Zaman
Biçimcilik 1920’li yıllara Rusya’da ortaya çıkan ve Rus Edebiyat araştırmacıları tarafından geliştirilen bir eleştiri akımıdır. Tarih, sosyoloji ve felsefe gibi diğer disiplinleri edebiyat incelemeleriyle birleştirmek suretiyle, edebiyat incelemelerine yeni bir yaklaşım getirdiler.Rus Biçimciliğinin başlangıçtaki merkezi Moskova’dır. Moskova Dilbilim Dairesi Roman Jakopson, Petr Bogatyrev ve Grigorii Vinokur tarafından 1915’te kurulmuştur. 1916’da ise, Wiktor Sklovski, Boris Eikhenbaum, lev Jakubinski, Osip Brik gibi simler de Patrograd’ta OPAJAZ (Şairâne Dil İncelemeleri Derneği)’ni kurdular. Bu iki grup araştırmalarında elde ettikleri bulgularını paylaştılar ve sürekli seyahatlerle birbirleriyle yakın ilişki kurdular ve ortak eserler yayımladılar. Moskova Dilbilim Dairesi dil incelemelerine yeni yaklaşımlar getiren ve şairâneliği geniş bir araştırma alanı olan dilbiliminin bir parçası olarak gören en önemli dilbilimcileri bünyesinde birleştirmişti. MDD üyeleri çağdaş Rus şiiri ile Rus folklörü arasına kesin çizgiler çizerek, pratik dil ile şairâne dili birbirinden ayırdılar.
OPAJAZ üyeleri ise temelde edebiyat tarihçilerinden oluşan bir gruptu. Bunlar edebiyatı dilbilimi verilerine bağlı olmadan kendi disiplini içinde araştırılması mümkün olan sözlü sanatın yegâne türü olarak görüyorlardı. Edebiyatı kendisine hükmedilen genel ilkelerle ilşkilendiren OPAJAZ üyeleri dikkatlerini Rus klasiklerine ve Avrupa edebiyatlarına yönelttiler.
OPAJAZ ve MDD üyelerinin anlayışları arasında önemli farklar olmasına rağmen, genel ilkeler bazında bu iki grup ortak paydalar taşıyordu. İlk olarak bilimsel temele dayalı edebiyat incelemelerinde bütün güçlerini birleştirdiler ve edebiyatı kendi nesnel gerçekliğini içinde taşıyan ve kendi metodu ve süreçleri olan bir inceleme alanı olarak gördüler. İkinci olarak teorinin altını çizdiler. Onlara göre sanatın kendi iç kanunlarıyla güçlendirilen yegane estetik birim olduğu görüşünde ısrar ederek, sanatın gerçeğin yansıtılması olduğu teorisinin altını çizdiler.
1930’lu yıllarda Sovyet sistemini baskıcı politikalarından dolayı Rus Biçimcileri dağıldılar ve çoğunluğu Çekoslavakya’ya göç etmek zorunda kaldı. Çekoslovakya’da Roman Jakopson, Jan Mukarovski ve René Wellek gibi isimler bir araya toplandı ve Prag Dilbilim Dairesi grubunu oluşturdu. Prag Dilbilim Dairesi ise edebî dil ile alelâde dil arasında temelli bir oppozisyon olduğu varsayımından hareket etti. Biçimcilik alelâde dilin ilk ve esas işlevinin bir mesaj veya bir bilgi olarak iletişimi sağmak olduğu düşüncesini ileri sürer. Buna karşılık biçimciler edebî dili ise kendine yönelen bir dil olarak görür. Edebî dilin işlevi harici referanslar oluşturmak değildir. Fakat edebî dil, dikkatimizi dilin kendi biçimsel unsurlarına çeker. Yani dilbilimsel işaretler kendi aralarında karşılıklı bir ilişki taşırlar. Edebiyat dilbilimsel bilimler yoluyla, eleştirel tahliller yapılacak bir nesnedir. Aynı zamanda Edebiyatın kanunları edebîliğin belirleyici unsurlarıyla oluştuğundan edebiyat alelâde söylemden farklıdır. Viktor Schklovski, dilin -zamanın periyodu içinde- kaygan, bilinçsiz veya şeffaf olma eğilimi taşıdığını ileri sürdü. Buna karşılık edebî eser,adımda adım alelâde dilde uzaklaşma eğilimindedir. Mikhail Bakhtin’in belirttiği gibi edebî dil teoriyle karşılıklı diyalog içerisindedir. Dostoyevski’nin yazıları gibi edebi eserleri tahlil eden Bakhtin, edebî dili farklı karakterlere ait seslerin karşılıklı meydana getirdikleri çok sesli bir oyun olarak görür.
Kaynaklar
Roma Jakopson, Kapalı İfade: Dilbilim ve şairânelik.
Mikhail Bakhtin. Diyalogcu Muhayyiler: Dostoyevskide Şairânelik Meseleleri.
Victor Ehrlic. Rus Biçimciliği: Tarih, Doktrin
E. M. Thompson. Rus Biçimciliği ve Anglo-Amerikan Yeni Eleştiriciliği.
René Wellek. Edebiyat Teorisi ve Prag okulu Estetiği.
Avangard (Öncü) Eleştiri: Sözlük anlamı yenilik getiren, yeni moda yaratan demektir. Bu akım sık sık kitle kültürü elemanlarına başvurmak suretiyle, hayat ve edebiyat arasındaki bulanık elenen ilişkiyi en azında bulanıklaşmayı arama yoluna gitmişlerdir. Avangard sanatçılar hayat ve sanat arasındaki bulanık ilişkiyi yenileştirme amacındırlar. Aynı zamanda onlar hayatı ve sanatı kurulu düzenden yabancılaşma vasıtası olarak görürler. Avangard edebiyat ve sanat sosyal normlara be kurulu düzene meydan okumayı tercih etmiştir.
Sürrealizm avangard estetik ve dadaizm ile yakından ilişkilidir. Sürrealizm Andre Breton tarafından başlatılmıştır. 1924’te Sürrealizmim Manifestosu başlıklı eserini yazan Breton, sürrealizmi muhayyile, rüyalar, fanteziler ve irrasyonallikleri bir birbirine bağlayan bir hareket olarak tanımlar. Dada saçmalık demektir. Dadaizm pek çok açıdan absürtlüğü vugulayan sürrealizme ve avangarda bezerlik gösterir. Aynı zamanda nihilizmi yansıtır. Andre Breton, Georges Bataille, Tristan Tzara, Jean Arp, Richard Huelsenbeck, Francis Picabia, Marcel Duchamb, Man Ray, Raoul Hausmann, max Ernst ve Kurt Schwiiters gibi isimler bu akımların başlıca temsilcileridir.
Kaynaklar
Peter Bürger. Avangart Teori
Matei Calinescu. Modernitenin Yüzleşmesi: Avangart, Dekadanlık.
Robert Short. Dada ve Sürrealizm.
J. H. Matthevs. Sürrealizmi Şiirciliğine Doğru.
Yapıların algılanması ve tasvir edilmesiyle ilişkili olan dünya ile ilgili bir düşünüş şeklidir. Yapısalcılar her hangi bir durumda ortaya çıkan her öğeye ait unsurun kendiliğinden bir anlamı olmadığını, bu öğelerin ancak diğer unsurlarla birleştirildiğinde bir anlam ifade edeceğini iler sürdüler. Herhangi bir varlığa ait bütüncül anlam söz konusu varlığın biçimini oluşturan parçaların yapısıyla karşılıklı etkileşime sokulmadıkça algılanamaz. Yapısalcılar beşeri faaliyetlerin tamamının belirli yapılardan oluştuğuna, özlerden veya doğallıklardan meydana gelmediğine inandılar. Kısaca özetlersek, önemli olan organizasyon sistemidir. Biz yapının içindeki seçmeye dayalı kalıplardan söz ediyoruz. Bunu formülleştirirsek, anlatı aksiyonlarında geçen ve birilerinin bıçakla bezelye yiyemeyeceği gibi herhangi bir faaliyet farklılık sistemi içinde yer alır ve bu hareket sistem içindeki olası diğer faaliyetler içinde değerlendirildiği zaman bir anlam ifade eder. Claude Lévi-Strauss, A. J. Greimas, Roland Barthes, Ferdinand de Saussure, Viladimir Propp ve Terence Hawkes yapısalcı anlayışın başlıca temsilcileridir.
Kaynaklar
Peter Caws. Yapısalcılık Nedir? Partizan Review. Cilt.35, nr. 1, Kış 1968, ss. 75-91.
Anne Jefferson ve David Robey. Modern Edebiyat Teorisi: Mukayeseli Bir Giriş
Frank Lentricchia. Yeni Eleştiricilik Sonrası.
Roland Barthes. Metin Zevki, S/Z, ve Mitolojiler.
Jonathan Culler. Roland Barthes.
Terence Hawkens, yapısalcılık ve Semiyotik.
Robert Scholes. Edebiyatta Yapısalcılık.
Semiyotik basitçe işaret bilimi olarak tanımlanabilir. Semiyoloji beşeri faaliyetlerin ve beşeri üretimin en önemli ayrımının–jestlerimizin, mimiklerimizin, katıldığımız sosyal ritüellerin, giydiğimiz elbiselerin, servise soktuğumuz yemeklerin, yaşadığımız binaların- belirli kültüre ait üyelerin ortak müşterekliklerini taşımasından ileri geldiğini ileri sürer. Göstergebilim diye Türkçe’ye çevrilen semiyotik işaretler olarak analiz edilen bir bilim dalıdır. Dilbilimi de semiyotiğin branşlarından birisidir. Faka dilbilimi diğer sosyal işaretlerin araştırılması için kullandığımız temel terimleri ve metotları hazırlar. Charles Peirce, Ferdinand de Saussure, Michel Faucault, Umberto Eco ve Roland Barthes semiyotiğin başlıca isimleridir.
Kaynaklar
Roland Barthes. Semiyolojinin Ögeleri
Umberto Eco, Semiyotiğin Teorisi
Julie Kristeva. Edebiyat ve Sanata Semiyotik Yaklaşım
Michael Riffeterra. Şairanelik Semiyotiği
Charles Peirce. Values in a Universe of Chance: Selected Writings of Caharles S. Peirce.
Thomas Sebeok. Semiyotik Gezinti.
Yapısökücü eleştiri yapısalcılığa ve dilin durağan bir sistem olarak gören ve kapalı okuma yöntemini benimseyen görüşlere bir tepki olarak doğmuştur. Yapısökücülere göre şiirleri ve romanları kapalı bir varlık olarak görmekten kaçınmak gerekir; Edebiyatı indirgenemez bir çok anlamlılık, sonsuz bir oyunu gibi görmesi gereken eleştirmen, şiirdeki ve romandaki kesin anlamları tespit etmek zorundadır. Jacques Derrida Beşeri Bilimlerdeki Yapı, İşaret ve Oyun (1966) başlıklı makalesinde post-yapısalcılığın yaratılmasında en etkili görüşlerini ortaya koydu. Derrida bilinebilir merkez (söz merkezciliğin batılı ideali) diye tanımladığı öze karşı, yapının dilin farklı oyunlarını düzenlediğini, fakat her nasılsa yapının bazen oyun olarak kaldığını ileri sürdü. Derrida’nın yapısalcı anlayışa getirdiği eleştiri yapısalcılığın özünü meydana getiren orijin kavrayışının eleştirileceğinin müjdesini verdi. Bilhassa Derrida tarafından sınırları çizilen yapısökücülüğe menfi terimler ışığında bakılırsa, gerçeği ve gerçek anlamı hiçbir şeyin veremeyeceği bir sonuç ortaya çıkar. Yapısökcü terimlere olumlu açıdan bakarsak, Derrida, Paul de Man ve diğer yapısökücülerin gerçekten oldukça yorucu bir işe kalkıştıkları görülür. Yani yapısökücüler, kendi bilincimizde görülen yeni bir yorumlama metodu geliştirmeye çalışmışlardır. Benzer bir şekilde Christopher Norris Postmodernimde Yanlış Olan Nedir? Başlıklı makalesinde Derrida’nın teorisine yönelik saldırılara karşı bazı argümanlar geliştirmiştir.
Yapısökücü Teoride Kullanılan Bazı Terimler
Aporia: Herhangi bir metinde, o metne miras kalan çelişkiler olarak tanımlanabilir. Örneğin Derrida, Jean-Jacques Rousseau’nun kullandığı kültür ve tabiat kelimelerinin Rousseau’nun kullandığı anlamında tabiat kelimesindeki masumiyetin kültür kavramıyla ya da tam tersi ile çürütüldüğünü ispat ederek Jean-Jacques Raousseau’nun eserindeki çelişkileri belirtmiştir.
Différance: Fark (différance) kelimesindeki anlamların bir bileşimidir. Fark kavramı ayırıcı (defferer) ya da ayırmak (to differ) veya kendi içinde değişik fikir anlamına gelir.
Erasure:(Silme-bozma): Varlığın metafiziğiyle ilişkilendirilen kavramlar yoluyla şüpheci ideolojilere dikkati çekmek demektir. Derrida metafizik açıdan kesin anlamın olamayacağını belirtirken erasure (silme/bozma) kavramının altını çizmiştir. Derrida silme terimini kullanarakizlerin her zaman baki kalacağını fakat bu izlerin kendi kendilerine ait işaretleri belirtmeyeceğini, daha işaretlerin yok oluşunu ifade edeceğini açıkladı. Diğer bir ifadeyle Derrida tek yanlı anlamın, hakikatin veya orijinin olamayacağını vurguladı. Buna karşılık, Heidegger, Derrida’ya benzer bir şekilde kelimelerin yapısını bozmaya çalışırken, Derrida anlamın her zaman tekra kazanılabilir bir özelliğe sahip olduğunu ileri sürdü.
Kaynaklar:
C. Douglas Atkins. Yapısökücü Okumalar.
Harold Bloom, Geoffry Hartman, Paul de Man, Jacques Derrida ve J. Hillis Miller: Yapısökücülük ve Eleştiri.
Jonathan Culler: Yapısökücülük: Yapısalcılık Sonrası Teori ve Eleştiri.
Jacques Derrida: Gamatoloji
Paul de Man: Allagories of Reading.
Teorinin Direnci (Çev. Mustafa Özsarı)
Christopher Norris: Yapısöküclük: Teori ve Uygulama
Peggy Kamuff: A Derrida Reader: Between the Blinds.
Bu akım için genellikle post yapısalcılık terimi kullanılmasına rağmen, postmodernizm sanat, edebiyat, kültür, mimari vb. pek çok alanı içeren oldukça geniş kapsamlı bir terimdir. Edebiyat incelemeleriyle ilişkili olarak, postmodernizm terimini Ihap Hasan belirli sınırlar dahilinde tanımlamıştır. Hasan’ın biçimlendirdiği postmodernizm aşağıdaki özellikleri bakımından modernizmden ayrılır.
Modernizm |
Postmodernizm |
Amaç |
Oyun |
Düzen |
Değişim |
Hiyerarşi |
Anarşi |
Hipotaktik |
Parataktik |
Varlık |
Yokluk |
Köken/Derinlik |
Gövde/yüzey |
Sentez |
Antitez |
Şehirleşme |
Anarşi ve parçalanma |
Elitizm |
Otorite Karşıtlığı |
|
|
Yukarıdaki tabloda görülen basit terimlerden anlaşıldığı kadarıyla, postmodernizm yüksek modernizmi takip eden bir dönem olarak görülmektedir ve yapısalcılık, semiyotik, post yapısalcılık, yapısökücülük ve diğer akımlara ait pek çok teoriyi içermektedir. Jean Baudrillad’a göre, postmodernizm parçalanmış deneyim örneklerinin birleştirildiği bir kültüre işaret ettiği gibi; müzik, video, televizyon, reklam ve diğer elektronik medya biçimlerinin bireyi daima bombardıman altında tuttuğu düşüncesine işaret eder. Bu imajların hızlı bir şekilde ve kolaylıkla yeniden üretilmesi onların derinlikten, tutarlılıktan veya orijinallikten uzak bir şekilde ortaya çıkması ve sadece bir imaj olarak varlıklarını sürdürmesi anlamına gelir.
Kaynaklar
Walter Benjamin: Illuminations and Reflections.
Jean Baudrillad: Simularca and Simulation and Cool Memories.
Thomas Doherty: Postmodernizm.
Hal Forster: Bir Karşı Estetik: Postmodernizm Üzerine Denemeler.
Ihab Hasan: The Dismemberment of Orphesus: Postmodern Edebiyata Doğru.
Linda Huntcheon: Postmodernizmin Şiirciliği
Andreas Huyssen: Büyük Bölünmeden Sonra: Modernizm, Kitle Kültürü, Postmodernizm.
Fredric Jameson: Postmodernizm ya da Son Dönem Kapitalist Anlayışına Kültürel Mantığı
Jean-François Lyotard: Postmodern Koşullar.
Brian Mchale: Postmodern Kurgu.
Okur Tepkisi Teorisi başlangıçta I. A. Richards veya Louise Rosenblatt gibi teorisyenlere kadar indirgenebilir. Çünkü Rosenblatt ve Richards’ın mükemmel okuma fikri daima bilinçli ve eğitimli okuru amaçlayan bir düşüncedir. Stanley Fish’in ifade ettiği gibi bir metni anlamada okur yeteneği bir okurun özellikle yorumlayıcı toplumun bir öznesidir. Okur belirli bir yorumlayıcı toplumdan öğrendiği yorumlama stratejilerine dayandırdığı bir metne belirgin varsayımlardan hareketle yaklaşır. Fish’e göre yorumlayıcı toplum bir ölçüde okuma politikalarına hizmet eder. Fish’in düşüncesine zıt bir anlayış geliştiren Wolfgang Iser ise okuma süreçlerinin her zaman nesnel süreçler olduğunu ileri sürmüştür. Iser, İmalı Okur başlıklı eserinde okumayı okur ile metin arasında gelişen diyalektik bir süreç olarak tanımlar. Buna karşılık Hans Robert Jauss okurun estetik deneyiminin zaman ve tarihi belirleyiciler tarafından daima sınırlandırıldığını söyler.
Kaynaklar:
J. L. Austin: How to Do Things with Words. 1962.
Wolfgang Iser: Okuma Aktı: Estetik Alımlama Teorisi. 1978.
Steven Mailloux: Yarumlayıcı Gelenekler: Amerikan Kurgu İncelemelerinde Okurun Rolü, 1982.
Norman Holland. Edebî Tepkinin Dinamikleri, 1968.
Harold Bloom: A Map of Misreading, 1975.
Umberto Eco: Okurun Rolü, 1979.
Michael Riffaterra: Şiircilik Semiyotiği, 1978.
Jonathan Culler: The Pursuit of Signs: Semiotics, Literature, Deconstruction, 1981.
Feminizmden bir teori olarak söz etmek için henüz çok erkendir. Bununla beraber teorik açıdan feminizm teorisi üç grupta ele alınabilir.
1. Psikoalitik teori ile Fransız feminizmini kapsayan teori
2. feminist edebiyatın metinlerini kurmayı ve feminist edebiyatı tanımlamayı amaçlayan teoriler.
3. Cinsel ayrımlar veya cinsel politikalar üzerine yoğunlaşan teoriler ( Bu teoriler lezbiyen incelemeleri, kültürel feminizmi, köktenci feminizmi ve soyalist/materyalist feminizmi kapsar)
Bunlara ilâve olarak, kadınlar veya erkekler bir kadın olmanın ne anlama geldiğini ya da toplumun sosyal veya kültürel açıdan miras bırakılmış kadın cinsinin nasıl bir kadın istediğini düşünme gereği duydular. Simone de Beauvoir İkinci Cinsiyet başlıklı araştırmasında, Batı felsefesinde kadının öteki yönünü sorguladı. Erken dönemde ortaya çıkan feminist teori kadın edebiyatını yeniden diriltme görüşünü içine alır. Bu edebiyatın ne olduğu hiçbir zaman ciddi anlamda düşünülmemiştir. 1960’lı yıllardan itibaren The Norton Anthology of Literature by Women başlıklı antoloji gibi pek çok antolojide sayısın kadın yazar yeniden keşfedildi, yeniden düşünüldü ve kadın yazarların eserlerinin toplandığı kitaplar basılmaya başlandı. Bu antolojilere paralel olarak, kadın yazarlarla ilişkili gerek kadın gerekse erkek araştırmacılar tarafından pek çok bilimsel araştırma ve eleştiri yazıları yayımlandı.Betty Friedan’ın Feminist Mistik (1963), Kate Millet’in Cinsiyet Siyaseti (1970), Teresa de Lauretis’in Feminizm, Semiyotik, Sinema (1984), Annette Kolodny’nin The Lay of the Land (1975), Judith Fetterly’nin Mukavemetli Okur (1978), Elaine Showalter’ın A Literature of Their Own (1977) ve ya Sandra Gilbert ve Suzan Gubar’ın The Madwoman in the Atik (1979) gibi araştırmaları kadını kültürel, cinsel, entelektüel, yada psikolojik sterotipler açısından sorgulayan başlıca çalışmalardır.
Kaynaklar
a) Psikoanalitik ve Fransız Feminizmine Dair Kaynaklar
Helene Cixous: The Laugh of the Medusa or Sorties: Out &Out:
Jane Flax: Thinking Fragments: Çağdaş Batıda Psikoanaliz, Feminizm ve Postmodernizm, 1990.
Jane Gallop: The Daughter’s Seduction: Feminism and Psychoanalysis, 1982.
Julie Kristeva: The Kristeva Reader, 1986.
Kelly Oliver: French Feminism Reader, 2000.
b) Liberal Femizm Üzerine kaynaklar
Zillah R. Eisenstein: The Radical Future of Liberal Feminism, 1981.
Elaine Showalter: Feminist Criticism in the Wilderness, 1985.
c) Sosyalist, Materyalist Feminizm Üzerine Kaynaklar
Elaine Showater: Speaking of Gender, 1989.
Judith Spector: Gender Studies: New Directions in Feminist Criticism, 1986.
Dana Heller, Cross-Purposes: Lesbian Studies, Feminist Studies and the Limits of Alliance, 1987.
Ann Brooks: Postfeminism: Feminism, Culturel Theory and Culturel Forms, 1997.
Judith Butler: Bodies That Matter: On the Discursive Limits of “sex”, 1993.
Edebiyatta kullanılan değişik türler ve nazım şekilleri ile ilgili araştırmalar bu gruba girer. Türle ilgili araştırmalar roman, kısa hikâye, şiir, tiyatro, film gibi farklı edebî türler üzerine yoğunlaşır ve bu türlerin yapıları ve karakteristik özellikleri edebî tür eleştiriciliğinin başlıca alanlarını oluşturur.
Kaynaklar
Kurgusal/İtibarî Eserler
Jacques Derrida: The Law of Genre. 1992.
David Duff: Modern Genre Theory, 2000.
Nigel Fabb: Langage and Literary Structure,The Linguistic Analysis of Form in Verse and Narrative, 2002
Dorothy Hale: Social Formalism: The Nowel in Theory from Henry James to the Present, 1998.
Michael McKeon: Theory of the Nowel: A Historical approach. 2000.
Şiir
Carlos Baker: The Echoing Gren: Romanticism, Modernism and the Phenomenon of Transference in Poetry, 1984.
Charles Hartman: Free Verse: An Essay on Prosody.
Andrew Welsh: Roots of Lyric: Primitive Poetry and Modern Poetics, 1977.
Kısa Hikâye
Waiter Allen: The Short Story in English.
Charles May: Short Story Theories, 1976.
Yirminci yüzyılın ortalarında görülmeye başlayan bir akımdır. Eleştirel dikkatler büyük ölçüde biyografiye indirgemiştir. Bu eleştiri yöntemini benimseyenler yazar otobiyografisine önem vermişlerdir. Otobiyografiyi yapısalcılık ve postyapısalcılık gibi teorilerle birleştirmişlerdir. Çünkü otobiyografik teoriye göre, olgu ile kurgu arasındaki farkı belirlemede otobiyografi epeyce verimli bir geri plana sahiptir. Genel mecazlar ve figürler üzerine yoğunlaşan klasik otobiyografiler genellikle erkekler tarafından kaleme alınmıştır. Otobiyografiyi teorileştiren eserler de esasında erkeklerin hayatını yazmaya meyillidir. 1970’li yılların ortalarına kadar kadın yazarların otobiyografileri pek yazılmamıştır. Bela Brodski, Paul de Man Jacques Derrida, Nancy K. Miller, Shirly Neuman, Felicity Nussbaun, James Olney, Adrienne Rich, Sidonie Smith gibi isimler bu anlayışın başlıca temsilcileri arasında sayılır.
Kaynaklar
Kathleen Ashley: Otobiyografi ve Postmodernizm, 1994.
Shari Benstock: The Private Self: Theory and Practice of Women’s Authobiographical Writings, 1988.
Paul de Man: Autobiograpy as De-Facement, MLN 94, 1979.
Jacques Derrida: The Ear of the Other: Otobiography, Transference, Translation, 1985.
Emperyalizm,
sömürgecilik, etnografya, diaspora, çok kültürlülük, milliyetçilik,
kimlik, görsel kültür ve haritacılık gibi kavramları sorgulayan entelektüel
bir anlayışın sonucu olarak ortaya çıkan gezi ve gezi yazılarıyla
ilgilenen bir anlayıştır. Gezi teorisi sözlüğü kültür geçişleri,
metropol merkezleri, emperyal bakış, etkileşim bölgeleri, sınır kavşakları,
turist/seyyah, melez, marjin/kenar, ikinci vatan/anavatan,
yerelcilik/genelcilik, yerinde koparılma, anavatan/gurbet, gidiş/dönüş, yol
hikâyesi ve menfa, mecburi ikâmet gibi kelimeleri içermektedir. Bu akımın
başlıca isimlerini şöyle sıralayabiliriz:Sara Mills, James Clifford, Anne
McClintock, Mary Louise Pratt, Homi Bhabha, Edeard Said, Paul Fussel, Steven
Clark, Inderpal Greval, Guy Deport, Umberto Eco, Caren Kaplan, Dean McCannel,
James Urry, Jean Baudrillad ve David Spurr.
Kaynaklar
Homi Bhabha: The Location of Culture, 1994.
Erve Chambers: Native Tours: The Anthropology of Travel and Tourism. Waveland Pres. 1999.
James Clifford: Routes: Travel and Translation in the Late Twentieth Centry, 1997.
Paul Fussel; Abroad: British literary Travelling Between the Wars, 1980.
Chris Rojek ve James Urry: Touring Cultures: Transformations of Travel and Theory, 1997.
Edward Said: Kültür ve Emperyalizm: 1993.
Oryantalizm, 1979.
Denis Wood: The Power of Mabs: New York, 1992.
Giriş Sayfası Dilbilim Edebiyat Teorileri EBT Sözlüğü Halkevleri Akademik Çalışmalar Ana Sayfa