Edremit ve yörelerinde Yunanlılar tarafından 26 kişi katledilmiş, 29 kişi de dayak ve işkenceye maruz kalmıştır. Yunan milis teşkilâtında askerî öğretmen olan Panayot adındaki Yunan Edremit merkez ilçesini yakacağım diye çarşı ortasında naralar atarken tespit edilemeyen diğer bir kişi de elinde bulunan bir bombayı geri çekele gün, İslâm halkından terzi Sami'nin dükkânı içerisinde mevcut bulunan kalabalık üzerine atacağı sırada Belediye çavuşu Abdurrahman adındaki gözü pek bir delikanlı bombayı elinden alarak atmasına engel olmuştur. Biri kasabayı yakmak, diğeri elindeki bombayı kalabalık halk üzerine atmak üzereyken kasabanın etrafında toplanan Türk Millî Kuvvetleri'nin anî taarruz ve hücumu üzerine Yunan katilleri bu emellerine erişememişlerdir. (41)

Sındırgı ilçe kaymakamı Şakir Bey ile bölge eşrafından 38 kişi ve halktan da 300 kişilik bir kafile korumasız olarak, Yunan komutanlığınca Akhisar'a gönderilmiş ve orada her biri ayrı ayrı tutuklanmıştır. 28 gün kadar tutuklu kaldıktan sonra Kaymakam Şakir Bey'e bir suç isnat ettiremedikleri için "bir yanlışlık olmuş" denilerek Şakir Bey'i serbest bırakmışlardır. (42)

MİLLETLERARASI ARAŞTIRMA KOMİSYONU'NUN PARİS BARIŞ KONFERANSI'NA SUNDUĞU RAPOR (43)

Yunanistan Batı Anadolu’daki vahşet ve zulümleri Avrupa kamuoyu tarafından öğrenilmeye başlanmıştı. Bu gelişme Venizelos’u rahatsız ediyordu. Çünkü o sıralarda Paris’te devam eden sulh görüşmelerinde Yunanistan zor durumda kalabilirdi. Onun için Venizelos Yunanistan’ın Batı Anadolu’daki vahşetine ilişkin bütün haber, iddia ve eleştirileri asılsızlıkla suçlayarak reddediyordu.

Fakat söz konusu vahşet saklanacak ya da gözardı edilebilecek boyutlardan çoktan çıkmıştı. Sadrazam Vekili Mustafa Sabri 15 Temmuzda Yunanlıların mezalimde bulundukları yerlere bir tahkik komisyonunu gönderilmesi için telgrafla ricada bulundu. (44) Mustafa Sabri’nin bu talebi İtalya’nın da ısrarı sonucu Paris Konferansındaki Yüksek Konseyin 18 Temmuz tarihli toplantısında ele alındı. Toplantı sonucunda tahkik komisyonunun kurulması kararlaştırıldı. Komisyonda İngiliz, Fransız, Amerikan ve İtalyan temsilcileri bulunacaktı. Yunanlılara ve Türklere gözlemci gönderme izni verilmiş olmasına rağmen bu kişilerin heyetin asıl toplantılarında bulunmalarına izin verilmedi. Amaç, tanıkların korkmadan ifade verebilmelerini sağlamaktı. Bunun yerine heyete, bütün gerekli verilerin, yani muhtemelen tanıkların isimleri olmaksızın ifade tutanaklarının gözlemcilere teslim edilmesi talimatı verildi. (45) Türkiye’den Yarbay Kadri, Yunanistan’dan da Albay A.Nazarakis, komisyonda gözlemci idiler.

İzmir faciasını araştırmakla görevli komisyon Amiral Bristol'un başkanlığında çalışmalarına başladı. (46) Komisyon kısa zamanda Batı Anadolu’nun bir kısım şehir ve kasabalarını dolaştı. Cephe gerisinde zulme uğramış Türk köylüsü ile yunanlıların elinden kaçmayı başarabilmiş Türk insanları ile konuşup şikayetlerini dinlediler. Yakıp yıkılan yerleri dolaşıp gözleriyle gördüler. Tecavüze uğrayan kadın ve kızlarla konuştular. (47) Bütün bu incelemeler sonucunda hazırladıkları geniş kapsamlı raporu 13 Ekimde 8 Kasım günü yüksek Konseye sundular. Rapor sadece Yunanlıların yaptıklarını değil, öncelikle İzmir’e asker gönderilmesi kararını itham eden son derece sert bir belgeydi. 12 Ağustos ve 6 Ekim 1919 tarihleri arasında yapılan tahkikata göre, her maddesi önemli olan bu raporun bazı maddeleri şunlardır:

Madde 1 : Mütarekeden beri, Aydın vilayetinde Hıristiyanların emniyeti tehdide maruz kalmamıştı... Yani Hıristiyanların katliama uğrama korkuları yerinde değildi.

Madde 2 : Aydın ve bilhassa İzmir illerindeki emniyet şartları, İzmir tabyalarının mütareke şartlarının 7 numaralı maddesine göre işgalini gerektirmiyordu. Vilâyet içerilerindeki durum da, müttefik birliklerin İzmir'e çıkarma yapmasını icap ettirecek gibi değildi.

Madde 5 : İzmir'in Yunan kuvvetleri tarafından işgali, barış konferansı tarafından emredilmişti. İşgal emirleri, bu konferansı temsil eden Amiral Calthorpe tarafından verilmişti. İzmir şehri, 5 Mayıs 1919'da Amerikan, İngiliz, Fransız, Yunan ve İtalyan Deniz Kuvvetleri'nin himayesindeki, Yunan kuvvetleri tarafından işgal edilmişti.

Madde 8 : Yunan komutanlığı Yunan kuvvetlerinin şehir içinde yürümesi sırasında asayişi muhafaza için önceden hiçbir tedbir almadı.

Madde 13 : Subay ve askerleri ve vali ve idare amirlerini ihtiva eden grup, Konak Meydanından, hapsedildikleri Patriz gemisine götürüldükleri yol üzerinde, kendilerini takip eden kalabalık ve hatta kendilerine refakat eden askerler tarafından kaba muameleye maruz bırakılmışlardır. Bütün bu tuttuklarının malları ve paralan çalınmıştır. Hepsi “Yaşa Venizelos” diye bağırmak ve elleri havada yürümek mecburiyetinde bırakılarak, bazıları katledilmiştir.

Madde 14 : 15 Mayıs ve takip eden günlerde Yunan birlikleri, aralarında muayyen miktarda 14 yaşında ufak çocukların da bulunduğu 2.500 şahsı keyfi olarak tevkif ettiler. Hatta bazı mekteplerin idareci ve talebeleri de Patris gemisinde hapsedildiler. Bu mevkufların büyük bir kısmı fena muamele görmüşler, eşyaları yağma edilmiş ve günlerce kabul edilemeyecek hijyen şartları altında mevkuf tutulmuşlardır.

Madde 15 : 15 ve 16 Mayıs günleri, şehirde Türk halkına ve evlerine karşı şiddet ve yağma hareketlerine girişilmiştir. Fesler Türklerin başlarında çekip alınmış ve kendileri bu şapka ile sokağa çıkma cesaretini artık gösteremez olmuşlardır. Birçok kadınlara tecavüz edilmiş ve cinayetler işlenmiştir. Bu şiddet hareketleri ve yağmalar çoğunlukla şehrin Yunan ahalisi tarafından yapılmış fakat askerlerin de bu hareketlere karıştığı ve askerî makamların da bu hareketleri önleyici tesirli tedbirleri geç olarak aldığı tespit edilmiştir.

Madde 16 : İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edildiği güne ait ölü ve yaralı sayıları, Yunanlılar ve Türkler tarafından değişik miktarlarda tahmin edilmiştir.

Bu miktar yaklaşık olarak aşağıdaki şekildedir.

Yunanlılar : Asker, 2 ölü ve 6 yaralı sivil, 20 ölü, 20 boğulma vakası, 60 yaralı, Türkler : 300-400 arasında zayiat (yaralı veya ölü)

43 Yunanlı, 13 Türk, 12 Ermeni ve bir Yahudi bulunmaktaydı.

Madde 32 : Yunan kıtaları Aydın civarında silâhlı keşiflerde bulunmuşlar ve bu keşiflerin sonunda birkaç köy yakılmıştır. Ayın 27'sinde bu keşif kollarından biri çeteler tarafından geri püskürtülmüş ve Aydın içine kadar kovalanmıştır. Yunan kumandanının ve şahitlerin ifadesine göre, geri çekilmekte olan Yunan kıtalarının demir yolunun güneyinde bulunan Türk mahallesinden geçişleri esnasında Türk halkı tarafından üzerlerine ateş edilmiştir. 29 sabahı Türk mahallesinde patlak veren yangınlardan birkaçı bu muharebe esnasında meydana gelmiştir.

Alevler içinde kalan mahalleden kaçmaya çalışan kadın, erkek, çocuk Türklerin büyük bir kısmı mahalleyi şehrin kuzey kısmına bağlayan bütün yollan tutan Yunan askerleri tarafından sebepsiz olarak öldürülmüşlerdir. Şüphesiz ki, Yunan Kumandanlığı ve askerleri bütün soğukkanlılıklarını kaybetmişlerdi. Yunanlılar 29’u 30’a bağlayan gece bir çok cinayetler ve suikastler işledikten sonra şehri terk etmişlerdir.

Madde 35: 29 Haziran ile 4 Temmuz arasında meydana gelen yangınlar, 8.000 Yunanlı ile birlikte nüfusu 20.000 olan Aydın şehrinin 2/3'ünü tahrip etmiştir. Yanmamış olan evler ise yağma edilmişlerdir.

Madde 42: 17 Haziranda Bergama’nın tahliyesinden sonra Menemen’de toplanan Yunan kıtaları ciddi bir sebep olmaksızın müdahale edilecek durumda olmayan Türklerin katliamına girişmişlerdir. Belediye makamlarının bildirdiğine göre 1000’den fazla Türk öldürülmüştür. (48)

Tahkikat Komisyonu üyeleri:

Amiral Bristol General Bunoust

ABD Delegesi Fransız Delegesi

General Hare General Dall'oho

İngiliz Delegesi İtalyan Delegesi

 

Yunan mezalimini gayet açık bir şekilde anlatan bu raporu hazırlayan İngiliz, Fransız ve Amerikan yetkileri, aslında Yunanistan’a işgal izni veren, Lloyd George, Clemenceau ve Wilson’un yani kendi başkanlarının suça ortaklıklarını da ortaya çıkarmışlardır. Çünkü bu başkanların Yunanistan’a işgal izni vermelerinin asıl nedeni, kamuoylarına duydurdukları gibi, Batı Anadolu’daki Rumların katledilme tehlikesi değil, burasını Türklerden temizlemek ve İtalyan işgaline fırsat vermemekti.

 

MİLLİ ORDUNUN ZAFERLERİ VE KAÇAN YUNANLILARIN VAHŞETİ

İzmir’de başlayıp gittikçe yayılan Yunan vahşet ve zulmü ikinci yılına yaklaşırken ilk günkü şiddetini hala devam ettiriyordu. Fakat bu süre içerisinde başlangıçta Kuvâ-yı Milliye adı altındaki bölgesel direniş güçleri de gelişerek düzenli ve milli bir ordu halini alıyor Türk mukavemetini kuvvetlendiriyordu. Nitekim 9-10 Ocak 1921 tarihinde Birinci İnönü muharebesini kazanarak kendini ispatlayan bu ordu Türk halkının kendine olan güvenini arttırdığı gibi Mustafa Kemal tarafından Ankara'da kurulmuş olan hükümetin prestijini de arttırmıştı.

Yunanlılar açısından değerlendirildiğinde beklenilmeyen bir hezimet denilebilecek bu muharebenin hemen ardından 26 Mart’ta başlayan Yunan taarruzu bu kez Ankara ile birlikte tüm yurda daha büyük moral kazandıran 31 Mart-1Nisan 1921 tarihli ikinci İnönü zaferiyle neticelenmişti. Bu ikinci hezimetten sonra Yunan askerleri geri çekilmeye başlamıştı. Batı cephesi Komutanı İsmet Paşa 1 Nisan’da Ankara’ya çektiği telgrafın sonunda, “Düşman binlerce maktulleriyle doldurduğu muharebe meydanını silahlarımıza terk etmiştir diyordu. (49)

İkinci İnönü muharebesinden sonra geri çekilen Yunan kuvvetleri daha sonra ileri harekata geçerek, 13 Temmuzda Afyon–Karahisar 17 Temmuz’da Kütahya, 19 Temmuz’da Eskişehir’i almışlar ve Türk ordusunun taktik gereği geri çekilmesi sonucu Sakarya Nehrine kadar gelmişlerdi. Fevzi Paşa Yunan ilerleyişi hakkında, “Düşmanın Anadolu içlerine uzanmak isteyen kolları mezarlarına yaklaşıyor; bu yeni sefer düşmanın ölüm yolculuğudur” diyordu. (50)

Yunan kuvvetleri “Megali Idea” düşlerine uyarak soy kırım amacını gerçekleştirebilmek için Sivrihisar, Haymana ve Polatlı yörelerine kadar ilerlediler. Ancak, 13 Eylül 1921 günü Sakarya Savaşı'nı hiç ummadıkları bir sonuçla kaybedip çekilmeye başladıkları andan itibaren de soykırım rüyasından uyandılar. Bilhassa 26 Ağustos 1922'de başlayan Büyük Taarruzla beraber panik halinde çekilmeleri esnasında bu sefer mağlubiyetin vermiş olduğu kin ve korkunun dehşet ve etkisi altında geçmiş oldukları her yeri yakıp yıktılar. Önlerine çıkan her Türk insanına akıla gelmeyecek ve hayal edilemeyecek şekilde vahşet, cinayet, işkence ve zulüm yaparak ileri harekât anında yaptıklarının daha da vahşicesini yaptılar.

Yunanlılara son darbe 30 Ağustos 1922’de Başkumandanlık Meydan Muharebesinde vurularak ordularının önemli bir kısmı imha edilmiştir. Canını kurtarabilen Yunan askerleri ise bütün teçhizatını cephede bırakarak panik halinde kaçmaya başlamışlardı. Ne var ki cephedeki hezimetin acısını cephe gerisindeki savunmasız Türk halkından çıkaran Yunanlılar kaçarken, yolları üstündeki tüm köy, kasaba ve şehirleri taş üstünde taş, baş üstünde baş kalmayacak biçimde yakmış, yıkmış, harabeye çevirmiştir. 4500 haneli Alaşehir’de 4 Eylülde, 15 ayrı yerde aynı anda yangın çıkararak ilçeyi tamamen yakmışlardır.

Batı Anadolu’dan ümidini kesen Yunan askerleri ve bu askerlerin bütün vahşiliğine iştirak eden yerli Rumlar, canlarını kurtarmak için liman şehirlerine kaçıyorlardı. Ne var ki tahliye ettikleri bütün Türk topraklarını ve buralardaki Türk ahalisini de çeşitli şekillerde imha ediyorlardı. Üstelik bu imha faaliyetleri rasgele değil, işgal ederken yaptıkları gibi planlı bir şekilde komutanların emriyle uygulanıyordu.

Gerçekten Yunan askerleri Generalin sözlerini boşa çıkarmamış unutmadığımız, unutamayacağımız bir vahşet sergilemişlerdir. Özellikle adına “Tahrip Taburları” denilen özel birlikler aldıkları emir doğrultusunda bu planlı vahşetin uygulayıcısı olmuşlardır. Ayrıca yerli Rumların oluşturduğu ve içinde Ermenilerin de bulunduğu çeteler de birer tahrip taburu gibi çalışmışlardır.

Bu şekilde yüzlerce yerleşim yerini yakıp yıkıp harabeye çevirerek, binlerce insanın canına kıyarak denize doğru kaçan Yunan askerleri ve yerli Rumlar birbirlerini çiğneyerek gemilere binmeye çalışmışlardır. 15 Mayıs 1919’da Megali İdea hayaliyle gemilerden inen askerler ve onları coşkuyla karşılayan yerli Rumlar şimdi o gemilere binmek için birbirleriyle mücadele ediyorlardı.

Mustafa Kemal Paşa’nın 1 Eylül 1922’de ilk hedef olarak Akdeniz’i gösteren ünlü emrini vermesi üzerine, Türk Silahlı kuvvetleri batıya doğru kaçmakta olan Yunanlılar’ın peşini bir an olsun bırakmadı. Yunan birlikleri kaçarken, rastladıkları Müslüman köylerini yakıp yıkıyorlardı. Yüzlerce yıl rahat ve huzur içinde yanyana kardeşçe yaşadıktan sonra, Yunan ordusunun gelişi ile canavarlaşarak, bu ordu ile işbirliği yapan, silahsız Türk halkının boğazına sarılan, binlerce masumu insafsızca katleden, fakat bozguna uğradıkları bu günlerde yaptıklarının hesabını veremeyecekleri için kaçmakta olan Yunan ordusu ile birlikte yerli Rumlar da denize koşuyordu. (51)

Geri çekiliş sırasında birçok yeri ateşe veren ve halkının çoğunu “camilere ve evlere doldurarak” yakıp kül eden Yunanlılar, çok sayıda silah, cephane, araç-gereç bırakarak, binlerce gencini Anadolu topraklarına gömerek, birçoğunun da esirliğe terk ederek maceralarını sona erdirdiler. 1918’den 1922’ye kadar süren süre içerisinde Yunan milleti hayal peşinde koşan kişilerin yönetimi altında çok şey kaybetti, katil ve kanlı bir millet olduğunun bir defa daha kaydedilmesi oldu. (52)

Sonuçta adalet dağıtmak için Batı Anadolu’ya gediklerini söyleyen Yunanlılar, daha işgalin başladığı gün İzmir’i kana buladılar. İzmir ve art bölgesindeki Türk halkı yaklaşık 40 ay ızdırap içinde yaşadı. Bu ızdırap, Yunan ordusunun Anadolu içlerine yürümeye karar verdiği dönemlerde daha da arttı. Oysa aynı dönemde, bölgedeki Rum ve Ermenilerin büyük bir kısmı işgalcilerle bütünleşerek Yunan ordusuna maddi ve manevi her türlü yardımı yapıyordu. Ancak Yunan ordusunun bütün çabaları, Ankara’da alevlenen milli uyanışı söndüremedi.

 

SONUÇ

Yunanlıların asıl amacı, bir hayal ürünü olan "Megali Idea" hedeflerine ulaşmaktı. Bunun için Anadolu'nun Ege kıyılarını ele geçirerek hem bölgenin emniyeti ve hem de soy kırımı girişimleriyle Türk halkının imhası ve kalanların da Doğu Anadolu'ya sürülmesiyle orta Anadolu'ya kadar uzanan Türk topraklarını ele geçirerek vatanın bu bölümünde Yunan egemenliğini sürdürmekti.

Bu hayali emellerini gerçekleştirmek için yalnız istilâlarla yetinmeyip tek vücut olan Türk halkını da etnik gruplara ayırarak, vatanı içerden de parçalamaktı. Bu düşünceyle aynı bayrak altında, aynı gaye uğruna vatanın bölünmez bütünlüğü için canını feda etmekten kaçınmayan Anadolu halkı arasında bir ayrıcalık yaratarak Türk halkını parçalayıp, zayıflatmak gibi politik eylemlere de başvurmuşlardır.

Yunanlılar ileri harekâta başladıkları tarihten itibaren işgal ettikleri tüm sancak ve kazalarda konferans kararlarına ve taahhüd ettikleri şartlara kesinlikle uymamışlardır. Gittikleri her yerde yerleşmek, her türlü zorluğu çıkararak Osmanlı jandarmasının çalışmalarına hiçbir şekilde muvafakat etmemişlerdir. Hükümet konaklarını işgal ve Yunan bayrağı çekerek memurları başka yerlere nakle mecbur etmişlerdir. Hatıra gelmeyen bin türlü oyuna zorlayarak Türkleri ticaretten men' ile iktisadi hayatı yalnız Rumlara bırakmışlardır. Hayatı ihtiyaç maddelerine narh koymak suretiyle köylünün elindeki bir tutam tereyağıyla yirmi yumurtasını cebren almışlardır. Türk köylerine silahlı müfrezeler göndererek Yunan idaresini istediklerine dair cebren sened imzalatmışlardır. Kuvâ-yı Milliye'ye mensubiyetleri töhmetiyle hemen her Türkü tevkif, darb, nefy ve en nihayet katletmişlerdir. Girdikleri yerden kesinlikle çıkmayacaklarını, çünkü Avrupalıların yardımıyla değil kendi kuvvetleriyle geldiklerini söyleyerek, Türkleri korkutma maksadıyla propagandalar yaptırmışlardır. Osmanlının bayrağını Türkün dînini, milletini alenen tahkîr etmişlerdir. Müslümanların namuslarına cebren girerek babasının gözleri önünde evlâdının ırzına, namusuna tecâvüz etmişlerdir. Türk'e ve Müslümana ait her ne varsa imha etmişlerdir. (53)

Bu işgaller ve zulümler sırasında kurtulabilen halk, kendilerini daha emniyetli yerlere atmaya çalışıyorlardı. Hatta bazı yerlerde daha Yunanlılar işgal etmeden köyleri boşaltmak mecburiyetinde kalıyorlardı. İşgal ettikten sonra Yunan zulmüne tahammül edemeyen Müslüman halkın büyük bir çoğunluğu çareyi kaçmakta buluyordu. Yunanlıların da zaten amaçları buydu. Çünkü bu sayede bölgede Türk nüfus azalacak yerine Rum göçmenleri iskan edilecekti.

Yunan Başbakanı Venizelos,işgal kuvvetlerini süratle arttırırken,bir taraftan da yerli Rumların yardımını sağlamak amacında idi. Çünkü Balkan Harbiden sonraki gerginlik sırasında ve Birinci Dünya Harbi içinde Batı Anadolu'dan Yunanistan'a göç etmiş olan Rumları tekrar Anadolu'ya yerleştirmek için de acele ediyordu. Böylece üç yüzbin civarında Rum Anadolu'ya gönderilerek Batı Anadolu'yu Yunanlaştırmak siyaseti güdülüyordu.

Yunanlılar üç sene kadar kaldıkları Batı Anadolu ve Trakya'da şu andaki değeriyle trilyona varan maddi zararda bulundular. Lozan Anlaşmasıyla tek bir kuruş bile tazminat ödemediler. Yaptıkları maddi zararın tazminatı olarak, küçük bir kasaba olan Karaağaç’ı bize bıraktılar. Mukaddesatımıza ve ırzımıza yaptıkları tecavüzler ve zulümler, her zaman içimizde kanayan bir yara olarak kalacaktır.

O zamanlar öyle vahşi olan Yunanlılar acaba şimdi farklı mıdırlar? 1930’lu yıllarda başlayan Türk-Yunan barışı sahte dostluklardan başka bir şey kazandırmamıştır. Sözde barışın bozulmaması için Yunan zulmünü anlatan kitaplar “yasak” konumuna gelmiştir. İşgal yıllarında yaptıkları zulmü 1960’lı yıllarda Kıbrıs’ta yaptılar. Batı Trakya’daki soydaşlarımıza akla gelmedik baskılar uyguladılar.

Ayrıca Türkiye’nin tehdit unsuru olan PKK terör örgütüne yaptığı destek ve yardımlarla, teröristlerin yaptıkları zulümler, Yunan zulmünün devamı nitelindedir. Yunan, kendi yapamadığı zulmü, maşa olarak kullandığı PKK’ya yaptırmıştır.

Görüldüğü ki, Yunanlı’lar ellerine her ne zaman fırsat geçerse geçsin, Müslüman-Türk’e zulüm yapmaktadırlar. Ellerine geçirecekleri ilk fırsatta düşüncelerini tatbik etmede asla tereddüt etmeyeceklerdir. Onun için Türk insanı olarak her zaman uyanık olmalı dostumuza düşmanımızı iyi tanımalıyız.

Herşeyden evvel, bütün dünya bilmelidir ki Anadolu toprağı baştan sona kadar Türk’ tür. Binlerce seneden seri Türkün öz vatanı, Türk’ ün öz yurdudur. Düşmanlarımız hiç bir haklı gerekçeye dayanmadan Anadolu’ ya saldırırken Anadolu’ nun bazı yerlerinin "tarih-i Yunaniliğinden" bahs ederek dünya kamuoyunu aldatmağa çalışıyorlardı. Nitekim bir taraftan sözde eski Yunan toprağı olduğunu ileriye sürerek İzmir’ e taarruz ve tecavüz ederlerken, bir taraftan Batum’ dan İnebolu’ ya kadar uzanan Akdeniz bölgesini de vaktiyle mevcud bulunan Pontus Krallığı adına izafetle ve Pontus adı altında kendilerine mal etmek istiyorlardı.

11 Şubat 2001 tarihli gazetelerde ABD deki Rum lobisinin Kıbrıs'ı birleştirme hedefine ulaşmak üzere ABD nin yeni başkanı George Bush'u devreye sokma hazırlığına girdiğini gösteren haberler yer almıştır. Bu konuda hazırlanan bir mektup, Bush'a verilmek üzere imzaya açılmış ve 45 Yunan milletvekili mektubu şimdiden imzalamıştır.

Türk ve Türkiye düşmanlığını her fırsatta dile getiren Yunanistan, yine her zamanki gibi tarihi gerçekleri saptırarak Türkiye aleyhine yeni bir karar aldı. Karara göre, 14 Eylül, Türkiye'nin Anadolu'daki Yunanlılar'a uyguladığı soykırımı anma günü ilan edildi. Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile varılan karar gereğince, 14 Eylül'de Yunanistan resmi daire ve okullarında Türkiye'nin Anadolu'da, Yunanlılar'a uyguladığı soykırımı anma ve matem günü olarak kutlanacak. Karar Cumhurbaşkanlığı'nın onayından çıkarak İçişleri Bakanlığı’na gönderildi. Kararın bu yıldan itibaren yürürlüğe girmesi bekleniyor. İçişleri Bakan Yardımcısı Liapis Cunis, 14 Eylül'lerde her ilin bayraklarla donatılacağını, tüm resmi dairelerin ışıklandırılacağını, ayrıca tüm Yunan okullarında öğrencilere soykırım ile ilgili geniş bilgiler verileceğini belirtti.

Yunanlıların Kurtuluş savaşımız döneminde işgal ettikleri, özellikle Batı Anadolu bölgesinde işledikleri, savaş şartları ile hiçmi hiç ilgisi olmayan ve iki yıldan fazla sürdürdükleri insanlık dışı zulüm ve işkencelerle katliamlar konusunda, kendilerine savunma hakkı kazandırabilecek tek noktacık bile yoktur. Bu, artık onların o dönemdeki müttefiklerince de kesin gerçekler olarak kabul görmektedir.

Buna rağmen aradan geçen yaklaşık yüz yıllık bir zaman sonrasında Yunanistan'ın, bütün olayları tersine çevirerek Türklerin kendilerini soykırıma uğrattıklarını ortaya atmaları, teessüflerle karşılanacak bir siyasi skandaldir. Bu durum karşısında akla düşen soru şu olsa gerektir:

Yunanistan, Türk-Yunan dostluğu konusunda gerçekten samimi midir?

Türk kamuoyu bu sorunun kesin ve doğru cevabını bekleyecektir. Umalım ki bu bekleyiş boşuna olmasın. (54)

 

Aydın ve Yöresinde Yunanlılar Tarafından Yapılan Vahşet ve Zayiat. (İşgal anında olup çekilmedeki zayiat bu rakamlara dahil değildir.)

İnsan

Ölü : 415

Yaralı : 22

Dayak ve işkence : 112

Beraber Götürdükleri : 42

Irza Tecavüz : 90

Bekâret Giderme : 14

Çocuk Düşürme : 13

Yakılan Binalar

Ev : 28321

Mağaza ve Dükkân : 6965

Resmî Bina : 140

Dinî Bina : 91

Mal ve Eşya

Koşum Hayvanı : 9146

Kesim Hayvanı : 18465

Ürün : 125613 Ton

Zayiat Değeri

Gayri menkul : 281 970 000 Osmanlı Lirası

Mal ve Eşya : 67 045 061 Osmanlı Lirası

Bir sonraki