Prof.
Dr. Metin AYIŞIĞI
15
Mayıs 1919' da kanlı ve vahşiyâne bir şekilde başlayan Yunan işgali, Aydın
Ödemiş Salihli ve Ak hisar istikametinde genişlemeye başlamıştı. "Milne
Planı" her yönüyle açıklığa kavuşmadığından, tereddüt içinde olan Aydın ve
Manisa Rumları Yunanlıların bir an evvel harekete geçerek işgal sahalarını
genişletmelerini, Aydın ve Manisa' yı hemen işgal etmelerini istiyorlardı.
Memleketin birçok köşesi istila edilirken, son Osmanlı hükümdarı Vahdeddin ve
hükümet mutlak bir acz içinde çırpınıyorlardı. Hükümet nezdinde yapmış olduğu
teşebbüslerden bir sonuç alamayan ve umu dunu yitiren Anadolu in sanı, kendi
kendini korumağa ve vatanını savunmaya karar verdi. İstanbul Hükümeti ise hala
İtilaf devletlerinden anlayış beklemekteydi. Bu yüzden onları kızdıracak ve
tepkilerini çekecek her hareketin karşısındaydı. İzmir' deki 17. Kolordu ve
valinin işgal karşısındaki tutumu, kolordu birliklerinin, bilhassa
merkezi İzmir' de bulunan 56. tümenin dağılması, Harbiye Nezareti ve Erkân-ı
Harbiye i Umûmiye başkanlığını düşündürmeye başlamıştı. Şakir Paşa'nın istifası
ile Harbiye Nezaretine getirilen Şevket Turgut Paşa, Batı Anadolu' da gerekli
tedbirleri almak ve Yunanlılara karşı mücadelenin ilk temelini atmak maksadıyla
Albay Bekir Sami (Günsav) Bey’i 17. Kolordu komutan vekilliğine tayin etti.
Bekir Sami Bey, veda için Harbiye Nazırını görmeğe gittiği zaman aralarında şu
konuşma geçmişti :
___Size
hiç bir emir vermedik. Anadolu' da ne yapacaksınız?
___ Vatanım
neyi emrederse onu.
___Allah
muvaffak etsin
oğlum.
Erleri ve subayları toplayınız. Fakat bir mec buriyet olmadıkça Yu
nanlılarla çarpışmamaya dikkat ediniz.
Haydi oğlum, vatan neyi emrederse onu yap. Vatanın emrini yapanlar, her yerde
aziz ve mübarek olurlar.
Sen de aziz ve mübarek ol. (1)
Harbiye
Nazırı Şevket Turgut Paşa, Bandırma' daki 61. Tümenin başına da Albay Kâzım
(Özalp) Bey' i getirdi. Millî Mücadelenin bu bölgedeki kahraman komutanlarından
biri de, Aydın'daki 57. Tümenin başında bulunan Albay Şefik (Aker) Bey idi.
16
Mayıs 1919' da Harbiye Nezaretinin bütün birliklere tebliğ üzere gönderdiği bir
yazısı ise tam manasıyla dikkate değerdi. Buna göre, Türk birlikleri yerlerini
terk etmeyecek ve bir olup bitti halinde, silahlarından tecrîd gibi bir
muameleye maruz kalma maları için, toplu bir halde silahlan başında daima
uyanık bulunacaklardı. (2) İşte bütün bu gelişmeler her kesimden halkı
harekete geçirdi ve sonunda vatanın kurtulması için fikir birliğine varan bu
insanlar, baltaya kadar inen silahları ile, düşmanın modern orduları karşısına
dikilmek için bir an bile tereddüt göstermediler.
MANİSA' NIN İŞGALİ
18 Mayıs
1919' da Manisa' ya gelmiş olan miralay Kazım Bey' e, daha istasyonda iken
millî kuvvetlerin hazırlanmakta olduğuna dair belediye reisleri, kasaba ileri
gelenleri ve aydınlar tarafından bilgi verildi. Mutasarrıf Hüsnü Bey' in
baskısıyla albay Vasıf Bey'in Manisa'yı terke mecbur bırakıldığını ve
kendisinin millî mukavemete şiddetle karşı olduğunu öğrendi. Mutasarrıf, Kazım
Bey' in Manisa' da kalmasını istememesine rağmen, Belediye reisi Bahri Bey, o
gece kendisini evine davet etti. Bazı kişilerin de hazır bulunduğu toplantıda,
Ödemiş efeleriyle irtibat kurulması, Manisa' da bulunan silah ve
cephanenin gerilere nakli ve mukavemet teşkilatının kurulması konuları
görüşüldü.(3) Yunanlılara karşı esaslı bir surette karşı koyabilecek
kuvvetlerin oluşturulması lüzumuna inanan halk, küçük millî kıtalar
meydana getirmeye başlamıştı. Bu
sırada albay Bekir Sami Bey, İstanbul' dan Bandırma' ya gelmişti. Bekir Sami
Bey' in Anadolu' ya geçmek için acele etmesinin sebebi, Yunan işgallerinin çok
hızlı ve kısa sürede İzmir dışına yayılmasıydı. En önemli görevi bir an evvel
dağılan orduyu toparlamak ve Manisa'daki silah deposunun Yunanlıların eline
geçmesini önlemekti.
Yunanlıların
İzmir'den sonra Urla, Çeşme, Torbalı ve Menemen' i işgal etmeleri üzerine, Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Cevat
(Çobanlı) Paşa, 22 Mayıs 1919 tarihinde ilgili makamlarına bir şifre emir
gönderdi. Bu şifre emirde, "Yunanlıların
Menemen' i işgallerinde, orada mevcut bulunan mitralyöz ve cephaneyi
mukavemet edilmeden teslim aldıkları esefle bildiriliyordu. Buna göre devletin
Yunanlılara kaptıracak fazla ne bir silahı ve ne de bir fişeği vardı. Öyleyse
bu gibi tehlikelere maruz malzeme, silah ve cephane emin yerlere
naklettirilmeli ve silah teslimi gibi zilletlere meydan verilmemesi
isteniyordu. (4)
Memleketin içerilerine doğru hayasızca ve
merhametsizce yapılan bu işgal, elbette bir gün durdurulacak ve bunun
için de silaha sarılınacaktı. Bunu çok önceden takdir edenler, başta Mustafa
Kemal Paşa olmak üzere, o sırada Harbiye Nazın olan Şevket Turgut Paşa ve
Erkân-ı Harbiye-i Umumîye Reisi olan Cevat Paşa' dır. Gerçekten verilen bu
emirler çok cesurcaydı. Çünkü Mondros Mütarekesi gereğince silahların
müttefiklere teslimi gerekiyordu.
Halbuki bu işi uygulamaya memur olan en yetkili bir makam, mütarekenin bu
hükmünü hiçe sayarak silahların teslim edilmemesini emrediyordu. Bununla
beraber üç gün sonra işgal edilen Manisa'da bu
emir uygulanamamıştır. Bilindiği
üzere Albay Kazım Bey de, Bekir Sami Bey'le beraber teşkil edilecek millî
kuvvetlerin kumandasını üzerine almak için beraberce Akhisar'a gitmişlerdi.
Kaza
kaymakamının ve halkın ileri gelenlerinin iştirakiyle bir toplantı yapıldı. Tehlikeye
karşı alınacak tedbirler görüşüldü. Bu faaliyetin Yunan işgaline engel olmak
için yapıldığını gören Rumlar, halkı propaganda ile kandırmaya veya istasyonda
bulunan Fransız müfrezesinden istifade ile tehdit ederek, mukavemet fikrinden
vazgeçirmeye çalışıyorlardı. Neticede
yapılan görüşmeler sonunda toplanabilen kuvvetlerle birlikte Manisa' ya gitmeye
ve orada Yunanlılara karşı müdafaa tertibatı almaya karar verildi. Ancak
Akhisar' dan hareketle 25 Mayıs' ta Belen Köyü' ne vardıklarında, Yunanlılar'
ın Manisa' yı işgal etmiş oldukları haberi geldi. Bu durum karşısında Albay
Kazım Bey tekrar Bandırma' ya, Bekir Sami Bey de Salihli' ye gitmiştir.
1918
Kasımı'nda "İhtilas-ı Vatan Cemiyeti" ni kurmuş ve sonra "İzmir
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" ne katılmış bulunan Manisalılar işgalden aylar
önce etkili olmaya çalışmışlardır. Nitekim, İzmir' de çıkan "Anadolu
gazetesi" 23 Ocak 1919 tarihli nüshasında İzmir' in, Yunanlılar tarafından
işgal edileceğini yazması üzerine, Manisalılar, Ayan başkanlığına ve Sadaret makamına
çekmiş oldukları telgraflarla durum hakkında
bilgi isteyerek, hükümetten kesin teminat
istediler.(5) 23 Ocak 1919 tarihini taşıyan ve Millî Mücadele
tarihimiz açısından önemli bir belge
olan bu telgrafın sadeleştirilmiş metni aşağıdadır :
Mahreci : Manisa nr. 777 Aceledir.
Tarih: 23/1/1919
İzmir' de çıkan Anadolu gazetesinin 23 Ocak 1919 tarih ve 2186 numaralı
nüshasında vilayetimizin Yunanistan' a verildiği ve Yunan askeri geldiği zaman
bütün çukurların Müslüman cesetleriyle doldurulması ve bir Türk katl eden
kimsenin bütün günahlarının afv olunacağı tarzında, yanında bir Yunan subayı
olduğu halde bir papaz tarafından kilisede beyan edilmiştir. Bu ilhak
keyfiyeti, söz konusu subay tarafından doğrulandığı gibi, İzmir Metropolitinin
de İzmir kiliselerinde aynı şekilde nutuklarda bulunduğu görülmüştür. İzmir' în
diğer gazeteleri de, aynı tarihli nüshalarında bu mealde neşriyatta
bulunmuşlardır.
Bilahare İtilaf Devletlerinin teşebbüsleri, daha önce ilan edilmiş olan
mütareke şartlarına asla uymamaktadır. Osmanlı başkentinde Padişaha ait
saraylara bile el konulması ve Yunan askerlerinin Trakya' dan itîbaren İstanbul
içerilerine kadar işgal mahiyetinde istila etmeleri, durumun vahametine
kuvvetli bir delildir. Hükümetin şimdiye kadar söz konusu neşriyatı
yalanlamaması, bu bölgedeki İslam nüfus üzerinde fevkalade bir heyecanın
oluşmasına sebep olmuştur. Müslümanlar, düşmanın kötülüklerine maruz kalmamak
için, şimdiden ırz ve namuslarının muhafazası kaygısına düşmüşlerdir. Aslı ve
nesli Türk ırkına mensup ve bir buçuk milyona yakın ahaliden ancak % 10' u
gayr-i Müslim olan Aydın vilayetinin Yunanistan' a terk ve teslimi öyle
suhuletle mümkün bir hal ve mesele değildir. Biz de meşru haklarımızın
korunması hususunda her ne yapılması mümkünse, o yönde teşebbüste kat' iyyen
müsamaha etmeyeceğiz. Şu dakikada bütün ahali saltanat merkezinden verilecek
cevabı beklemektedirler. Vilayetimizin kurtuluşundan kabinemizin ümitli
olmadığı ve bizlere kesin teminat veremediği takdirde, memleketi uğrayacağı
vahim akibetten kurtarmak veya başımızın
çaresine bakmak üzere diğer vasıtalara müracaat mecburiyetinde kalacağımızı
önemle arz eder ve telgraf başında acîl cevap bekleriz. (6)
Manisa Müftüsü Belediye
Reisi Müdafaa-i Millîye Reisi
Âlim Bahri Kamîl
Donanma
Reisi Ticaret
Odası Reisi
İbrahim Süleyman
Tehlikeli
bir şekilde gelişmekte olan durumu çok iyi tespit eden Manisalılar, bu
telgraflarına bir cevap alamayınca, Aydın vilayetinin kolayca Yunanistan'a
bırakılamayacağını ve vatan müdafaası için her çareye başvuracaklarını
bildirdiler. (7) Âyan Meclisi Başkanlığına çekilen 25 ve 28 Ocak 1919
tarihli bu telgrafların sadeleştirilmiş metni aşağıdadır :
Aceledir
Mahreci: Manisa nr. 854 Tarih: 25 Ocak 1919
Âyan Meclisi Başkanlığı' na
Uğursuz
harbin devam ettiği dört sene içinde Aydın vilayeti ahalisi vatan müdafaası
emrinde ve muhafazasında harikulade fedakarlıklar göstermişlerdir. Bu bölgeden
susuz çöllere sevk edilen vatan evlatlarının, hemen % 80' i şehid olmuşlardır.
Dönenlerin hali ise şimdi kalpleri parçalayacak derecede elîmdir. Pek çok ev,
ocak sönmüş ve ihtiyar, hasta olan ana-babaların tahammül edemeyeceği bir
dereceye gelmiştir. Köylülerin keder ve ızdıraplarına alışmakta olduğumuz
sırada İzmir Rum metropoliti ile bütün bütün Türklerin katl edilerek,
cesetlerinin kuyulara doldurulması hakkındaki nutukları dikkate şayan olup,
dehşet vericidir.
Gazetelerde
neşr edilmekte olan bu canhıraş haberleri
hükümetin yalanlamaması doğrusu bizleri büsbütün şüpheye düşürdü.
Yunanistan ve Bulgaristan' da hususiyle bütün ahalide henüz son bulmayan İslam
kanının, helal addedilerek buralarda da bir an önce içilmesi için Rumların Akhisar' a sevk edilmesi muhtemeldir
ki, İtilaf Devletlerinin bile lisanlarından düşmeyen tüm görüşlerine, adalet ve
insaniyet kaidelerine bir dereceye kadar muvafıktır. Akibeti cidden müthiş
olacak olan bu hazırlıklara karşı,
elimiz kolumuz bağlı olarak ölmek niyetinde değiliz. Irz ve namusumuzun muhafazası
neye bağlı ise, bu hususta hiç bir şeyi ihmal etmeyeceğiz. Daha sonra kadın
gibi ağlamaktansa, erkek gibi ölmeyi
tercih ederiz. Bu bölgede Rumlar, Ermeniler birbirlerinden alış veriş
yapmakta, yardım toplayarak biriktirdikleri büyük paralarla sızlanmak için
Avrupa' ya gidip maksatlarını temine çalışmakta ve kaynakları Avrupa olan
gazetelerin neşriyatına güvenmek lazım gelirse, emellerine de ulaşmaktadırlar.
Dünyada hiç bir mahkeme tek tarafın iddiasıyla hüküm vermez. Şu halde "illiyet” kelimesinin yakın
manası "murad" demektir.
Hariciye Nazırının gazetelerde görülen beyanatından henüz sulh konferansına
davet edilmediğimiz anlaşılıyor. Nezaretin açıklamaları gayet zayıf olup,
haberde şifa verecek kıymet ve mahiyete haiz değildir. Milletin hükümet nazarında
hakkı varsa, herhalde kamuoyunu tatmin etmeleri gerekir. Rumlarını pek açık ve
sarih olan tertiplerine karşı hükümetin uysallık ile mukabelesi hepimize üzüntü
ve ümitsizlik vermektedir. Bizler devletimizin geçirmekte olduğu tehlikelerin
bilincindeyiz. Şimdilik bu haşin ve vahşiyane teşebbüslerden dolayı ne kalben
ve ne de lisanen müdafaada bulunamıyoruz. Ancak düşmanı gözetlemek gerekir. Bu
uğursuz haber vilayetimizin köylerine kadar yayılması, bîçare, mazlum ve mağdur
olan halkımızı endişeye sevk etti. Hiç olmazsa şehid babalarıyla, analarını ve
ihtiyar, hasta olanlarımızı bu tasarlanmış olan katliamdan kurtarmak için
şimdiden Anadolu' nun uzak köşelerine göndermeye karar verdik. Şu kararımızı
tatbike muvaffak olduktan sonra kabinemizin ve tüm milletin yardımına dayanarak
meşru’ bir telgrafımıza delil olarak tekrar arz ve acil cevabı süratle bekleriz.(8)
Manisa
Müftüsü Belediye
Reisi Müdafaa-i
Millîye Reisi
Alim Bahri Kamil
Donanma Reisi
Ticaret Odası Reisi
İbrahim Süleyman
Mahreci: Manisa nr. 978 Tarih:
28 Ocak 1919
Telgrafnâme
Ayan Meclisi Başkanlığı' na
Aydın vilayetinin Yunanistan' a terk edildiği bahanesiyle İslam
milletinin imhası hakkında, başta metropolitleri ve bazı papazları olduğu halde
Rumlar tarafından ne gibi feci tertiplerde bulunulmakta olduğuna ve bu durumun
sonuçlarına ve bizlerce alınması gereken tedbirlere vesaireye dair geçmiş telgraflarımıza
henüz cevap verilmemesi ve söz konusu nutukların yalanlanmaması, bu husustaki
kanaatimizi doğrulamaktadır. Ani bir felaketin ortaya çıkmasında evlat ve
eşlerimizin ırz ve namusumuzun muhafazasına imkân bulunamayacağı delilleriyle
tesbit edilmiştir. Köyleri bir kenara bırakırsak, sadece Saruhan' da 60 bine
yakın İslam nüfusu vardır. Biz vaat-i zamanında kurtuluş çarelerine başvurmayı
gerekli görmekteyiz. Saltanat merkezince maruzatımızın dikkat alınmamasından,
gasp edilmek istenilen haklarımızın muhafazasına kendiniz gayret ediniz, an
lamını çıkardık. İşte evvelce arz eylediğimiz gibi, kabinemizin yardımına
dayanarak vilayetimin Yunan istilasından ve katliamlardan kurtarmak için ne
şekilde hareket etmek gerekiyorsa, ona göt icabına bakacağımızı üçüncü defa
olarak tekrar evleriz (9).
Manisa Müftüsü Belediye
Reisi Müdafaa-i Millîye
Reisi
Âlim Bahri Kâmil
Donanma Reisi Ticaret
Odası Reisi
Bu
satırların kaleme alındığı tarihlerde İzmir henüz işgal edilmemişti. Bu
yaklaşmakta ol büyük tehlikeyi gören, tedbirini zamanında almak isteyen Manisa'
nın kahraman evlatlarının sesiydi. Ancak halk âdeta ikiye bölünmüş görünüyordu.
Bir kısmı, başta Müftü Âlim Efendi olmak üze şehrin savunulmasını istiyor, bir
kısmı da mutasarrıf Hüsnü Bey' in (Hüsnüyadis) peşinde yürümeyi doğru buluyordu
(10). Hüsnü Bey halka, Kuşadası Metropilidi' nden aldığı haberlere
dayanarak Yunanlıların Manisa' yi işgal etmeyeceklerini söylüyordu. İngiliz
mümessili de, tasalanmaya gerek madiğini, çünkü Manisa' nın işgal bölgesi
içinde bulunmadığını iddia etmekteydi (11). Mutasarrıfın tutumu ve
İngiliz temsilcisinin telkinleri, büyük halk kitlesinin onların tarafına
geçmesine sebep oldu. Bu yüzden Manisa' nın savunulması hususunda gerekli
tedbirler alınamadı. Halbuki Ma silah deposunda çok miktarda top, silah ve
cephane bulunuyordu. Bunlarla şehrin savunulması âlâ mümkün olabilirdi.
Yunanlıların Manisa' ya doğru ilerledikleri duyulduğu vakit, depodaki
silahların kullanılması bir yana, bunların Yunanlıların eline geçmesi
önlenememiştir. Kolordu mutan vekili Albay Bekir Sami Bey, Harbiye Nezaretinin
bu konudaki emri gereği, depodaki silah ve cephanelerin kaçırılmasını Manisa
mevki komutanı Ahmet Zeki Bey' e emretti. Fakat h çekinmesi ve İngiliz
temsilcisinin silahları kaçırma işine müdahale etmesi yüzünden kolordu verdiği
emir yerine getirilememiştir. Böylece 25 Mayıs 1919' da Yunanlılar bir tek
kurşun atımı Manisa' yi işgal etmiş ve depodaki toplar dahil tüm silahlara el
koymuşlardı. (12)
Aslında Manisa' da işgal acısı
Yunanlıların gelişinden önce duyulmuştur. Çünkü İtilaf Devletleri temsilcileri,
mütareke gereği Manisa' ya gelip faaliyetlerine başlamışlardı. İzmir' den Afyon
ve Bandırma' ya giden ve Manisa'dan geçen demiryollarının işletme imtiyazı o
zaman Fransızların elinde bulunuyordu.İşletmenin yönetim işlerinde genellikle
Rumlardan yararlanıyorlardı. Mütarekeden sonra, sözde istasyon binalarının ve
hat raylarının korunması için Tunuslu askerlerden oluşan bir Fransız birliği
Manisa' ya geldi (13). Bilâhare Soma' daki kömür ocaklarına el koyan
Fransız birliği, teleferik tesisleri ve ambarlardaki tüm malzemeye de el
koymuştu. Bu haksız müdahalenin önlenmesi için İngilizler nezdinde yapılan
teşebbüsten bir netice çıkmadığı gibi, Fransız temsilcileri bu durumun mütareke
şartlarına aykırı olmadığını bildirdiler (14). Üstelik Aydın ve Turgutlu
askerî hat müdürlerinin ortak imzalarıyla hat komiserlerine verilen yazıda 2
Nisan 1919 tarihinden itibaren ocakların kendilerine teslim edilmesi ve
ocaklarda bulunan askerî memurların geriye çağrılması, ocakların, teleferik
hattının teslim edilmesini ve teslimde hiç bir güçlük çıkarılmamasını
istemişlerdi (15). Bu durum ise, İzmirde' ki Nâfıa kuruluşlarının ve askerî fabrikaların kömürsüz kalması demekti. Yabancı
askerler istedikleri kadar geçici olarak gelmiş olduklarını ifade etseler, bu
gelişmeler Manisalıları huzursuz etmeye yetmişti. Üstelik İngiliz temsilcisi
daha da ileri giderek Rumları Türklere karşı kışkırtıyordu. Yapılan olumsuz
propagandalar neticesinde, yerli Rum ve Ermeni komitacıları çeteler meydana getirip,
Türk mahalle ve köylerine baskınlar düzenliyorlardı. Bu olayların meydana
geldiği sırada Manisa' da mutasarrıf Hüsnü Bey' in bulunması ayrı bir
talihsizlik olmuştur. Çünkü Manisa' yi işgal için harekete geçen Yunanlılara
direneceğine, görevinde kalabilmek için anlarla işbirliği yapmıştır. 17.
kolordu' vekili albay Bekir Sami Bey1 e cephe alarak, Kuvâ-yı
millîye'nin teşkilatlanmasına engel olmuştur. Bekir Sami Bey, onun Türk
Hükümeti' nin bir mutasarrıfı olmaktan çok, Yunan Hükümeti tarafından getirilen
bir memur olarak nitelendirmektedir. Buna delil olarak da, mutasarrıfın gayretsizliği
yüzünden, Manisa’da' ki topların bile çıkartılamamış olmasını göstermektedir. (16)
Manisa' da hemen hergün huzur bozucu
bir olay meydana geliyordu. Azınlıkların özellikle Rumların ve Ermenilerin
taşkınlıkları, hakaretleri, kışkırtıcı ve aşağılayıcı söz ve davranışları
Türkleri çileden çıkarıyordu. Türk resmî makamları ise bu olayları önleyici
herhangi bir harekette bulunamıyordu. Rumlar ve Rum papazları Ma nisa ve
yöresinde Türk vatanseverlerinin birtakım teşebbüslerde bulunduklarını tesbit
edince harekete geçmişlerdi. İşgal sırasında olası bir direnişe engel olmak
için, halk arasında yoğun bir propagandaya giriştiler. Onlara kurtuluş çaresi
olarak, evlerine ,işyerlerine Yunan bayrağı as mayı tavsiye etmişlerdi. Bu
propaganda bölgede o denli ustaca işlenmiştir ki, kısa sürede meyvelerini
vermiştir. İşgalden önce Manisa' da asker ve sivilleri ardından sürükleyebilecek
güçlü bir lider bulunsaydı, şüphesiz şehir kendini savunmasız teslim etmezdi.
Ne yazık ki, o sırada şehirde en büyük mülkî amir olarak bulunan ve bu işi
yapabilecek olan kişi, halkı aldatarak şehri savunmak için hareket edenleri
yalanla, tehdit ile sindirmiş, bütün gücü ile Yunan işgalini kolaylaştırmıştı.
25 Mayıs 919 günü, Yunan kuvvetleri yerli Rum ve Er menilerin alkışları ve
"Zito Venizelos!" çığlıkları arasında şehre girdiler. Böylece Manisa'
nın üç yıldan fazla sürecek olan acı ve ızdırap dolu işgal günleri başlamış oldu. Ancak tüm bunlar Türk halkını
yıldırmadı. 12 Haziran 1919' da Bergama’nın işgali, 17 Haziran' da
Yunanlıların Menemen' de yaptıkları katliam Akhisarlılar üzerinde büyük bir üzüntü ve heyecana sebep olmuştur.
10 Haziran 1919' da Dahiliye Nezaretine gön derdikleri telgrafla, hükümetten
"Hukuk-u millîye ve vataniyeyi" kurtaracak vazıh bir hareket tarzının
tayinini ve tatbikini istemişlerdir. Ayrıca İzmir ve İstanbul' daki İtilaf
devletleri siyasi temsilcilerine de çekilen telgraflarla, mey dana gelen
olaylar karşısında, mensub oldukları devletlerin adaleti temenni ve derhal
müdahaleleri talep edilmiştir. Düşman vilayetin her noktasını hemen tahliye
etmedikçe, silahlarını ellerinden bırakmayacaklarını, kendilerini koruma durumunda doğacak kötü sonuçlardan
kesinlikle sorumlu olmayacaklarını bildirmişlerdir (17).
Bu arada Manisa' da kötü gelişmeler
meydana gelmekteydi. Yunan askerlerinin koruması altında bulunan depolardaki
çok miktardaki silah ve cephane, geceleri yine bu askerler tarafından gizlice
kaçırılarak Rumlara dağıtılıyordu. Bu gelişmeler üzerine harekete geçen
Dahiliye Nezareti, mümessiller nezdinde teşebbüste
bulunarak, bu durumun engellenmesini istemiştir (18). Bu arada bir
kısım Müslüman halkın, Akhisar' dan Balıkesir ve İstanbul' a gitmelerine
karşın, diğer unsurlar da, bilhassa Rumların İzmir ve Manisa' da Yunan işgali
altındaki yerlere göç ettikleri görülüyordu. Bunun önlenmesi için yapılan tüm
çabalar sonuçsuz kalıyordu. Akhisar kaymakamı her ne kadar, "Herkesin can,
mal ve namusu güvence altındadır" dese de, Yunan işgali altında yapılan faciaları
duyan Müslüman halk göç etmeye devam ediyordu. Üstelik gayr-ı müslimler için
nasıl ve kimler tarafından gönderildiği belli olmayan bir trenle bu hareket
daha da teşvik ediliyordu. Hergün vagonlar dolusu gönderilen bu göçmenlerle,
kazada asayişin bozuk olduğu veya gayr-i muslini unsurların bir saldırı
ihtimali karşısında bulundukları süsü verilerek, her hangi bir müdahaleye
zemin hazırlanıyordu. Akhisar kaymakamı, böyle bir uygulamayı gerektirecek bir
durum olmadığını şu sıralarda bölgeyi ziyaret eden tarafsız heyetlerin
incelemelerinden anlaşılmış bulunduğunu tekrar ederek, Balıkesir
mutasarrıfından lüzumsuz yapılan propagandalarla
yanıltmalara meydan verilmemesi, gerçeklerin İtilaf devletlerine bildirilmesi
hususu için girişimlerde bulunmasını rica etmişti (19). Aslında Osmanlı
Hükümeti tam bir acz içindeydi. 5 Eylül 1919 sabahı Yunan askerinin Akhisar' ı
işgal etmesi üzerine, kaymakam, Osmanlı Hükümeti namına İşgal kuvvetleri
komutanına vermiş olduğu nota ile olayı protesto etmekten başka bir şey
yapamamıştır (20).
Yunan kuvvetleri 4 Kasım 1919
tarihinde bir alaydan fazla piyade, bir alay süvari ve iki batarya, çok sayıda
makineli tüfekten ibaret bir kuvvetle Soma
Cephesinde taarruza geçtiler. 67. tümene bağlı kuvâ-yı millîye
birliklerinin şiddetle karşılık vermesi üzerine, düşman çok sayıda kayıp
vererek geri çekilmek zorunda kaldı. (21) Yunanlılar general Hanbury
tarafından karar altına alınıp, ta raflara tebliğ edilmiş olan ta rafsız
bölgeye tecavüz ederek, Müslüman halkı katletmekte, köylerini yakıp yıkmaktaydı
(22). Halk gerçekten büyük bir şaşkınlık ve korku içindeydi.
İngilizlerin vermiş olduğu teminat üzerine binlerce Bergama muhaciri tarafsız
bölgeye geçti. Ancak burada yaşayan halkla birlikte, kendi işleriyle meşgul
oldukları bir sırada, Yunanlılar 31 Ekim 1919' da ani bir baskınla pek çok
kişiyi katledip köylerini yakıp, yıktılar. Bunun üzerine Bergama' dan göç eden
halk ile Soma kazası balkı vatanı ve namusunu
korumak için silaha sarılmıştır. Nitekim Soma halkı adına Müftü İsmail Hakkı
Efendi ve eşraftan bazı ileri gelenlerce imzalanan bir beyanname 5 Kasım 1919
tarihinde sadaret makamına, Harbiye ve Hariciye nezaretlerine gönderilmiştir.
Bunda çoluk çocuğun zulüm ve hakaret altında daha fazla ezilmesine, ırzlarının
tecavüze uğramasına asla müsaade edil memesi hükümetten istenmiştir. Hiç bir
haklı sebebe dayanmayan bu saldırıyı şiddetle protesto ederek, aksi takdirde
had safhada bulunan umumî galeyanın önlenmesinin mümkün olamayacağını
bildirmişlerdir (23).
Yunan işgal kuvvetleri 3 Mart 1920'
de tahdit edilen bölgeyi aşarak, ani bir şekilde Bozdağ tarafından taarruza
geçmiş, Ödemiş' e bağlı 5-6 köyü yakmışlardı. Tamamı Türk olan halkı, yoğun top
ateşi altında sefil ve perişan bir halde canlarını zor kurtarmışlardı. Salihli'
ye iltica edebilen iki bini aşkın insan, kasaba ve civarına yerleştirilerek,
iaşeleri temin edilmişti. Savaş hattına yakın bulunan bölge halkı, Yunan zulmü
ve vahşetinden korku ve endişeye kapılarak daha gerilere çekilmişlerdi. Düş
manın bu saldırısına şiddetle karşılık veren millî kuvvetler, daha fazla ileri
gitmelerini önlemiştir (24). Ancak düşman 11 Mart 1920 sabahından beri
Salihli' nin bir saat ilerisinde bulunan hatlarda top ateşine devam etmekteydi.
Salihli kaymakamı şehirde yaşamayı im kansız bırakacak bir tehlike ör-' taya
çıkmadıkça, bir yere gidilmemesi, duruma göre gerekli tedbirlerin alınmasını
kararlaştırdı. Halkın bir kısmı ise ailelerini Alaşehir, Kula, Uşak kazalarına
ve küçük köylere yerleştirdikten sonra geri dönüyorlardı. Fakat Yunanlılar,
Bozdağ civarında, köylere kaç maya muvaffak olamayan er kekleri kati etmiş ve
kadınların bir kısmının da ırzına geçerek öldürmüşlerdi. (25)
Yunanlıların durmak bilmeyen zulümlerine hergün bir yenisi ekleniyordu. 11
Nisan 1920 günü Rumların paskalya kutlamaları sırasında Nif kasabasında bulunan
Yunan askerleri ve bunlara katılan yerli Rumlar Müslüman halkın dükkanlarını
zorla kapattılar. Gece gündüz, sabaha kadar silah atılmış, bilhassa Müslüman
evleriyle, camiler ve minareler atılan kurşunlarla delik deşik edilmiştir.
Bunların yanısıra, Müslümanların evlerine kadar tereddüt etmeksizin zorla
girerek, kasabayı büyük bir serbesti içinde soyunuşlardır. İzmir Jandarma alay
kumandanlığı Umum Jandarma Kumandanlığına gönderdiği 15 Nisan 1920 tarihli
raporunda şu ilginç değerlendirmeyi yap maktadır: "İşgal sahası içinde her
an söz konusu olan bu gibi taşkınlıkların Nif gibi, merkez vilayet yakınında
bulunan bir kazada meydana gelmesi, kaza kaymakamının Osmanlı Devleti aleyhine
olarak Rumlar tarafından yapılan her türlü kanunsuz muameleye göz yummasından
kaynaklanmaktadır. Bu şahsın mensub olduğu devlete hıyanetini "Jandarma Tensik Heyeti" üyesi
Fransız subayı bile itiraf etmiştir. Böyle bir kaymakamın mevkiini
koruyabilmesi hususuna Dahiliye Nezareti tarafından gösterilen kayıtsızlıktan,
böyle bir cürette bulunduğunu, bizzat işitmiş olduğum görüşmelerden ortaya
çıkmıştır. Bu gibi olayları tabur ve alaya bildirmemesi hususunda Nif jandarma
kumandan vekili bulunan baş çavuş kesin bir dille uyarılmıştır. Bu kaymakamın
»mümkün olan çabuklukla görevinden azl edilerek, Osmanlı ekmeği ve nimetiyle
beslenerek, Yunanlılara hizmet etmesine, devlete hıyanet etmesine meydana
verilmemesinin sağlanmasını memleketin selamet ve milletin saadeti namına arz
eylerim" (26).
İşgal altındaki bölgelerde gerek
Yunan askerlerinin ve gerek bundan cesaret alan yerli Rumların devleti hor
görme, millete hakaret, ırza, mala tecavüz ve taşkınlıkları tasavvur
edilemeyecek bir dereceye varmıştı. Nitekim Ma nisa mevki kumandanı Yuvan
otomobille hükümet dairesi önünden geçerken, binanın karşısındaki kahvede
oturan Manisa eşrafından birçok kişiyi kendisine
saygı duruşunda bulunmaları için ayağa kalk malarını istemiştir. Bu isteğinin
reddedilmesi bahanesiyle vatanseverler hakaretler edilerek, tevkif
edilmişlerdir. Bununla da yetinmeyen Yunan subayı otomobiliyle şehirde
dolaşarak başında fes bulunan birçok şahsa hakaret ve alayla dövmek suretiyle
açıkça kin küsmüştür. Bu gibi baskıların Müslüman halk üzerinde yapmış olduğu
kötü etkinin derecesi korkunçtu. Malını, mülkünü, vatanını her türlü baskıya
rağmen terk etmeyen bu insanlar, evlat ve torunlarının gözlen önünde kati
edildiğini, ırz ve namuslarının kendi evlerinde yok edildiğini görmekteydiler.
Allah' tan başka hiç bir yerden yardım kudreti bulamayan bir ailenin hicreti
göze alma hususundaki hareketini vefasızlık olarak kabul etmek mümkün değildir.
Üstelik işgal ordusu bir taraftan Türkleri topraklarından uzaklaştırmakta,
diğer taraftan Yunan hükümeti vilayet dahilinde göç nedeniyle meydana gelen
boşlukları, adalardan ve diğer yerlerden durmaksızın taşıdığı Rumlarla
doldurmaktaydı. İşte bu durum Yunanlıların bölgeyi ele geçirmek için takip
etmiş oldukları siyasetin en önemli göstergesiydi (27).
11 Nisan 1920 Pazar gecesinden,
ertesi gün öğlen saat 12'ye kadar kiliselerde yapılan ayinden sonra Yunan işgal
kuvvetlerinin de katılmasıyla Manisa' nın çeşitli
yerlerinde devamlı silah atılmıştı. Halkı moralman çökertmek isteyen Yunan
askerî birlikleri ta rafından 5-6 saat süren bir geçit resmi tertip edilmişti.
Mütareke şartlarına istinaden, el koymuş oldukları silah deposundan
çıkardıkları 12.5' hık toplardan birini şehrin ve Er meni mahallesinin
üzerin-den aşırtarak, Manisa' nın arkasındaki dağa karşı 11 atış yaptılar.
Açılan top ateşinden heyecana kapılan halkın bir kısmı dükkanlarını
kapatmıştır. Ayrıca hükümet binası civarında işgal kuvvetlerine aid iaşe
deposunu korumakla görevli Yunan askerleri ta rafından atılan silahlardan bir
mermi, hükümet dairesi için deki jandarma subaylarının kaldığı odanın içine
düşmüş ve tavanından çıkmıştır. "Yar hasanlar" mahallesi
sakinlerinden Müyesser kadın adında birinin arabasına bir mermi isabet etmiş,
200 lira kıymetindeki hayvanının telef olmasına neden olmuştur (28).
Bu arada Manisa mutasarrıfı Hüsnü
Bey' in, Aydın vilayetine gönderdiği 21 Tem muz 1920 tarihli rapora bir göz
atmak gerekir. Bu rapordan anlaşıldığına göre, son zamana kadar Müslüman halkın
% 95' i sadece Bergama ve Menemen olaylarından sonra göç etmiş, Akhisar' da
Rumların evlerine yerleşmiş olan 800 aileden ibaret muhacirlerin ise yarısı
dönmüştür. Çalınan eşya ve hayvanlardan bulunanların veya bedellerinin iadesi konusundaki müracaat ve şikayetlerin
dinlenmesi için bir komisyon kuruldu. Eşraftan Enver Efendi ve Yunan fevkalade
komiseri Karakuş Efendi başkanlığında hususi bir komisyon Akhisar' a
gönderildi. Bu komisyon 260 kadar sığırı bularak, 200 nü sahiplerine iade etti.
Birçok terk edilmiş eşya da, Yunan jandarmaları tarafın-dan bulunarak, müracaat
sahiplerine iade edilmek üzere koruma altına alındı. Daha sonra hırsızlık
zanlısı olarak yakalanan 60 kişi, Yunan memuru Karakuş Efen di tarafından
tevkif edilmiş,30' u Manisa' daki Yunan "Divan-ı Harbi"ne, diğer 30
kişi de İz mire gönderildi. Yunan fevkalade komiserliğince Yunan mümessilli
olarak Manolaki Anagnostopulos adında biri Akhisar' a gönderildi. Bergama ve
Menemen olaylarından sonra Akhisar' a gelerek, oradaki Rumların evlerine yer
leşmiş bilahare işgalden önce Akhisar' dan kaçmış olan bu muhacirler, Akhisar'
a dön dükçe, şimdilik sokakta kal mamaları için, eskiden okluğu gibi Rum
muhacirlerin evlerine yerleşmelerine Yunan hususi memuru Karakuş Efendi ta
rafından izin verildi. Henüz dönmeyen bu muhacirlerin doğruca memleketlerine
sevk edilmeleri hususunun sağlanmakta olduğu bu zat ta rafından ifade
edilmiştir (29). Yine bu rapordan anlaşıldığına göre, Akhisardan hicret
meydana geldiği bir sırada "Gureba"
hastanesine terk edilen 8 kişinin Yunan işgalinin ardından, l ay iaşe
ve tedavileri yapılmıştır. Ayrıca Akhisar' a dönmüş olan halktan muhtaç
olanlara Yunanlılar 18
çuval un göndermiştir. Bu
da yetmediğinden tüccardan satın alınarak halka dağıtılmak üzere 200
çuval daha gönderilmiştir.
Yumuşak bir ifade ile kaleme alınmış
bu rapora göre, Kırkağaç1 ta memur ve halktan hiç kimse firar
etmediği gibi, hiç bir hadise meydana gelmemiş ve Türkler' le Rumlar arasında
tam bir uyum ve kaynaşma mevcuttur. Ancak Kırkağaç Reji idaresine Yunan
bayrağının çekilmesinden duyulan rahatsızlık dile getirilmektedir. Yarı resmî
mali bir kuruluş olan bu kuruma Yunan bayrağı çekilmesi, uygun görülmediğinden,
in dirilmesi için jandarma kumandanlığı vasıtasıyla Reji idaresine gerekli
tebligat yapıldı. Bunun dikkate alınmayacağını kabul eden mutasarrıf, reji baş
müdürlüğünce mahalline etkili tebligat yapılmasını ve mahalli reji idaresince
de uyarılması gerektiği kararını almıştır (30).
9
Temmuz 1920 günü Soma' ya giden
mutasarrıf Hüsnü Bey,
kasabadaki bazı mülkî ve askerî memurlarla, 30
jandarmanın işgalden önce firar
ettiklerini teshil etmiştir. Ancak Balıkesir ve civar köylere gitmiş olan bazı
memurlarla, bir kısım halkın
dönmüş olduğunu ifade etmektedir.
Hükümet kapısına Yunan bayrağı çekilmiş,
jandarma ile polis merkezleri Yunan askerleri tarafından
işgal edilmiş, Yunan bayrağının indirileceğine dair söz verilmiş olması,
yukarıdaki ifade ile tezat teşkil etmektedir. Üstelik bununla da
yetinilmeyerek, Yunan kolordu kumandanının 14 Haziran 1920 tarihli emriyle,
Yunan subaylarından mürekkeb bir komisyon ta rafından Ziraat Bankası sandığı
kırılarak, mevcut olan 450 liraya el konulmuştur. Yine mal sandığı açılarak
mevcut 830 kuruş, yetim sandığında bulunan 662 kuruş gümüş para ve 255 kuruşluk
kağıt para ile 66 kuruş 15 paralık nikel ve bir çeyrek altın alınmıştır (31).
Ayrıca harp edilerek işgal edildiği görüşüyle, Soma' da bulunan bazı binalara
"Harp ganimeti" olarak general Yuvano' nün emriyle el konulmuştur.
Demirkapı'da tevkif edilerek , İzmir'e nakl edilen Soma Kuvâ-yı Milliye reisi
Hacı Reşid, Çarkas Osman ve Giridli Hüseyin'in namuslu kişiler olduğu ve istemeyerek Kuvâ-yı Milliye içinde yer
aldıklarından, serbest bırakılmalarının sağlanması için, halk adına belediye
reisi ta rafından ricada bulunulmuştur. Üstelik Soma müftüsü ile metropolit
vekilinin bu konu için İzmir' e gitmiş olmaları bir iyi niyet gösteresi olarak
takdim edilmiştir. Buna bir başka misal, Balıkesir' in Giresun (Savaştepe)
ilçesine bağlı Karaçam köyünden 7 kişinin Yunan askerleri tarafından tevkif
edilmeleridir. Sözde köy ihtiyar heyeti Yunanlılara müracaat ederek, bu
kişilerin Kuvâ-yı Millîye ile ilgilen olmadığını söylemesi üzerine,
Yunan memuru Karakuş Efen di
çağrılarak, kendisine bilgi verilmiş , yapılan sorgulamalar neticesinde
tutuklanmalarını gerektiren bir halleri olmadığına karar verilerek serbest
bırakılmışlardır. Bunun yanısıra 21 kişi daha, Manisa mutasarrıfının yapmış
olduğu teşebbüsler neticesinde, memur Karakuş Efendi ta rafından tahliyeleri için emir
verilerek, serbest bırakılmışlardır (32).
KURTULUŞA DOĞRU
Mustafa Kemal Paşa' nın l Eylül 1922'
de ilk hedef olarak Akdeniz'i gösteren ünlü emrini vermesi üzerine,Türk silahlı
kuvvetleri, batıya doğru kaç makta olan Yunanlıların peşini biran olsun
bırakmadı. Yunan birlikleri kaçarken, rast-geldikleri masum Müslüman köylerini
yakıp yıkıyorlardı. Yüzlerce yıl rahat ve huzur içinde yan yana ve kardeşçe
yaşadıktan sonra, Yunan ordusunun gelişi ile canavarlaşarak, bu ordu ile iş
birliği yapan, silahsız Türk halkının boğazına sarılan , binlerce masumu
insafsızca kati eden, fakat bozguna uğradıkları bu günlerde, yap tıklarının
hesabını veremeyeceklerini düşündükleri için, kaçmakta olan Yunan ordusu ile
birlikte yerli Rumlar da denize doğru koşuyordu. Türk şehir, kasaba ve
köylerini baştan başa ateşe veren ve hal kının çoğunu, "Camilere ve evlere
doldurarak" yakıp kül eden Yunanlılar, çok sayıda silah, cephane, araç ve
gereç bırakarak, binlerce insanını Anadolu topraklarına gömerek maceralarını
sona erdirdiler. Yunanlıların kazandığı tek şey,-dünya tarihindeki siciline
hain, zâlim, katil ve kanlı bir millet olduğunun bir defa daha kayd edilmesi
olmuştur.
Büyük bir bozguna uğrayan Yunan
ordusu, işbirlikçi yandaşları olan Rumlarla birlikte İzmir' e doğru
kaçıyorlardı. Rumlar ve Ermeniler İzmir' e gitmek için izin alabilirken,
Türklere Ma nisa' dan çıkma izni verilmiyordu. Yunan işgal kuvvetleri komutanı
Bagorci, Türklerin evlerinden çıkmalarını yasakladığı gibi, şehrin dışında
işleriyle meşgul olan insanların da evlerine dönmelerini emretti. Belediye
baskımı Rıza Bey, şehrin ileri gelenlerinin de ısrarı ile bir heyet teşkil edip
Albay Bagorci' ye müracaat etti. Türkler' e izin verilmemesinin halk ta telaş
ve kuşkuya neden olduğunu, Manisa' nın yakını, ya da Türklere de Manisa' yı
terk etmek için izin verilmesini istedi (33). Bagorci ise, endişeye
mahal olmadığını söyleyerek, göçü durdurmadığı gibi, izin de vermedi. İtilaf
devletleri temsilcileri ve Manisa metropolit vekili nezdinde yapılan
müracaatlardan bir netice alınamadı. Bu sırada şehirde sakin yerli Rum ve Er
meniler bomba ve silahlarla donatılmıştı. Tam bir asayişsizliğin hüküm sürdüğü
şehirde yağmacılık, ırza geçme olayları had safhaya varmıştı. Yunan işgal
kumandanı ve yardımcısı 5 Eylül 1922 akşamı tahrip taburları ile bizzat
ilgilenerek, ilk adımda Malta semtini ateşe verdirdi. Halk bu yangını güçlükle söndürdü. Aynı günün akşamı kışla, 6 Eylül
sabahı da çarşı ateşe verildi. Bu büyük yangından geriye 2728 dükkandan 279 dük
kan, 40 han ve otelden 5 han, 9
hamamdan 2 hamam kalmıştı. Çareyi Sipil dağına kaç makta bulan halk, tam gün
aç, uykusuz ve perişan bir durumda dağda saklandı. 200 kadar kişi Fransız hat
komutanlığına sığınarak canını kurtarabildi. Yunanlılar bizzat işgal komutanı
Bagorci' nin emri üzerine Hükümet konağını da ateşe vererek Ma nisa' dan
ayrıldılar. Ancak Türk ordusunun önünden kaçan Yunan süvari tümeni de 7 Eylül
1922 günü Manisa' ya çekilmişti. Aynı günün akşamı, Manisa' yi kurtarmakla
görevli 5. süvari kolordusu Fahrettin (Altay) Paşa' nın komutasında şehre
yaklaşıyordu. Bu kolordunun 14. tümeni 8 Eylül sabahı harekete geçerek, Gediz'
i aştı. 9 Eylül sabahına kadar düşmana 200 kayıp ve dirilmiş, 80 de esir
alınmıştı. 1. süvari tümeni büyük kısmı ile Manisa' ya yürüyordu. Tümen
komutanı Mürsel Paşa' nın emri üzerine tugay komutanı albay Cemil Bey,
birliklerini Manisa' ya sokmaya başladı. Onun arkasından 11. ve 21. süvari
alayları şehre girdiler. Son direnmelerden sonra düş man Manisa’yı Türk
birliklerine terk ederken, ortaya çıkan duamı vahimdi. Manisa tamamen yanmış, bir
enkaz şehir haline gelmişti. Tüm maddi varlığı yok edilen Ma nisa' da binlerce
ev, yüzlerce dükkan, pekçok cami ve han yakılıp yıkılmıştı. İnsan kaybı da çok büyüktü. 3500 kişi ya kılmak suretiyle, 855 kişi de
kurşunlanarak katledilmişti. Sadece bir mahalleden götürülen 500 kişinin
akibeti meçhuldü. Tümen kumandanı Mürsel (Baku) Paşa, karargah su bayları ile
birlikte Manisa' ya girerken camilere, devlet dairelerine bayrak çekiliyordu.
Manisa' ya yetkili olarak bırakılan Binbaşı Musa Bey, hal kın yaralarını sarma
hususunda gösterdiği gayret sebebiyle büyük sevgi kazandı. Halkın ve şehrin
ileri gelenlerinin isteği üzerine, işgal sırasında halka yardıma çalışan
Katolik kilisesindeki papazlara, ordu adına yüzbaşı Kemal Bey teşekkür etti.
Ulucami' yi kilise haline getirmeye çalışan ve mezalime katılan Manisa
Metropoliti yakalanarak, yargılandı, üç ay sonda da asılarak idam edildi.
Manisa1 yi yaktıran ve bizzat emir veren Albay Bagorci, 9 Eylül' de
İzmir' de esir alınan Yunanlılar arasındaydı..
Gazi Mustafa Kemal Paşa,
"Milletlerin esareti üzerine kurulmuş müesseseler, her zaman yıkılmaya
mahkûmdur." derken bir tarihi hakikati dile getiriyordu. İlelebed yaşamak
isteyen bir millet, tarihini de yaşatmak zorundadır. Bizler yokluklar içinde,
destanlar yazan bir milletin çocuklarıyız. Memleketlerinin düşman çizmesi
altında çiğnenmesini asla kabul etmeyen vatanseverler, yer yer bölgesel
kurtuluş hareketlerine girişmişlerdi. Daha kongreler yapılıp, Millî Mücadelenin
programı belli olmadan, Batı Anadolu işgale karşı çıkmıştır.
*******************************************
Ø
Bu makale Manisa’yı Mesir’i Tanıtma ve
Turizm Derneği tarafından yayımlanan
“Kurtuluş Özel Sayı : 7” nda Ekim 1994’te basılmıştır.
(1)
Millî Mücadele Dergisi, İstanbul
1969, sayı 6, s. 103
(2)
Kâzım Özalp, Millî Mücadele, c.I, Ankara 1985, s. 10
(3)
Kâzım Özalp, aynı eser, s. 13
(4)
Kâzım Özalp, aynı eser, s. 15, Belge nr. 7
(5)
BOA-DH-KMS,
D. 49-1, nr. 80, Lef. 1-3 ; 4-6
(6)
BOA-DH-KMS,
D. 49-1, nr. 80, Lef. 4-6
(7)
BOA-DH-KMS,
aynı belge, Lef. 7-12 ; 14-16
(8)
BOA-DH-KMS,
aynı belge, Lef. 7-12
(9)
BOA-DH-KMS,
aynı belge, Lef. 14-16
(10)
Yunan tarafları olduğu için Manisa Mutasarrıfı Hüsnü Bey'e halk
Hüsnüyadis diyordu.
(11)
Selahaddin Tansel, Mondros'tan Mudanya'ya Kadar, l, İstanbul 1991, s.206
(12)
Bk. BOA-DI1-KMS, D.52-1, nr.96, Lef.2
Buradaki Jandarma kumandanı
yüzbaşı Fehmi ve merkez kumandanının da pasifliği yüüznden Yunanlılar, 48.000
tüfek ve 88 topa el koymuşlardı. Bk. İbrahim Ethem Akıncı, Demirci Akıncıları,
Ankara 1978, s. 2
Manisa mutasarrıfı Hüsnü Bey tarafından, 25 Mayıs
1919 tarihinde Dahiliye Nezaretine çekilen telfrafa göre işgal keyfiyeti şöyle
gelişmişti; Aynı gün öğlen vakti saat birde Yunan işgal kuvvetleri kumandanı
adına Binbaşı Kapulo mutasarrıfın yanına gelerek, İtilaf Devletlerinin karart
ve Yunanistan Hükümeti' nin
emriyle Manisa' yi işgal
edeceklerini ve tüm memurların, polis ve jandarma gibi asayişten sorumlu
memurların da, eskiden olduğu gibi görevlerini yapmaya devam etmelerini
istemiştir. Ayrıca, halkın kendi işleriyle meşgul olmalarını, tüm balkın can,
mal ve ırzının her türlü saldırı ve tecavüzden korunmuş olduğunu, bu husustaki
sorumluluğun tamamen kendilerine ait bulunduğunu söylemiştir. Şimdilik durumun
sakin olduğunu ifade eden mutasarrıf, nezaretçe yardım gerektiren bir durum
olmadığına kanaat getirmiş ve Osmanlı Hükümeti adına hazırlamış olduğu
protestonâmeyi Yunan işgal kuvvetleri kumandanına vermiştir. Bunu müteakiben
Yunan askerleri şehre girmiş, hükümet binası çevresi ile bazı noktaları kontrol
altına almışlardır. Bk. BOA-DH-KMS,
D. 52-1, nr. 96, Lef. 3
13) Kâmil Su, Manisa' nın Yunanlılar
Tarafından İşgalini Doğuran Sebepler, 2. Mesir Konferansları, Manisa 1983, s.32
14) BOA-DH-İ.UM, D.E.-50,
nr.28, Lef.3
15) BOA, DH-i/UM, D.E-50, nr.28, Lef.3
16) Bekir Sami Bey'in, Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşaya sunduğu bu raporun
metni için bk. Belgelerle
Türk Tarihi Dergisi, Ağustos
1968, sayı 11, S.1O
17) Akhisar Belediye reisi vekili Alt Rıza Bey ve bazı eşraf tarafından
imzalanan bu telgrafın tam metni için bk. BOA, DH-KMS, D.52-2, nr.49, L.l -3
18) Dahiliye Nezareti tarafından, Aydın Vilayetine yazılan 28 Haziran 919
tarihli tahrirat için bk. BOA, DH-KMS, D.52-2, nr.61
19) BOA, DH-KMS, D.52-2, nr.61, Lef.2
20) BOA, DH-KMS, D.52-2, nr.20, Lef.2
21) BOA, DH-KMS, D.52-4, nr.55, Lef.
22) BOA, DH-KMS, D.52-4, nr.58, Lef.l
23) BOA-DH-KMS,
D.52-4, nr.58, Lef. 2,3,4
24) BOA,
DH-KMS, D.52-5, nr.JO, Lef.l
25) BOA,
DH-KMS, D.52-5, nr.JO Lef.2
26) BOA, DH-KMS, D.52-5, nr.73, Lef.l
27) İzmir
Jandarma alay kumandanlığı tarafından, Jandarma genel kumandanlığına yazılan 18
Nisan 1920 tarihli rapor sureti için bk. BOA, DH-KMS, d.52-5, nr.73, Lef.4
28) Jandarma
genel kumandanı Ali Kemaleddin Paşa tarafından, Dahiliye Nezaretine gönderilen
2 Mayıs
29) BOA,
DH-İ/UM, D.2O-24, nr.14-22, Lef.2/
30) BOA, aynı belge,
Lef.2/2
31) BOA, aynı belge, Lef.2/2
32) BOA, Aynı belge, Lef.2/3
33)
Teoman Ergil, Manisa'nın Kurtuluşu, Manisa Dergisi, sayı 4, Ekim 1993,
s.8