BATI TRAKYA TÜRKLERİNE YÖNELİK İNSAN HAKLARI İHLALLERİ

ve KİMLİK SORUNU

 

Prof. Dr. Metin AYIŞIĞI

Emperyalizme karşı verilen Bağımsızlık Mücadelesinin zaferle sonuçlanması ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurulmasını izleyen yıllarda Mustafa Kemal Atatürk'ün gösterdiği üstün gayret ve Lozan Antlaşması'nın getirdiği karşılıklı güven, TürkYunan ilişkilerini olumlu yönde etkilemiş, Balkanlar'da istikrarın sağlanmasında öncü rolü oynamış, fakat bu dönem fazla uzun sürmemiştir. Yunanistan çok geçmeden hakları Lozan'da garanti altına alınan Batı Trakya Türkü üzerinde asimilasyon politikasını tekrar uygulamaya koymuş ve burada yaşayan Türklerin hakları gasp edilmiştir.

Türk Milleti, eşsiz bir zafer sonucunda 24 Temmuz 1923' te bütün milletlere bağımsızlığını kabul ettirdiği halde, maalesef Batı Trakya'yı "Misâk-ı Millî" sınırları içine alamamıştır. Ancak, Lozan'da Batı Trakya konusunda bazı güvenceler sağlanmıştır.

BATI TRAKYA'DA TÜRK AZINLIĞIN KİMLİK SORUNU

      1. Türk Kimliğinin Reddi

Bugün Yunanistan sınırları içinde, çok büyük bir çoğunluğu Batı Trakya'da bulunan yaklaşık 150.000 Müslüman Türk azınlığı yaşamaktadır. Türk azınlığın statüsünü halen 1923 Lozan Barış Anlaşmasının belirlediği ölçütler oluşturmaktadır. Ancak uygulamada tüm bu ilkeler bir kenara itilerek gündelik hayatın her aşamasında ayrımcılık hakim duruma getirilmiştir. Özellikle 1950'den itibaren artarak uygulanan ayrımcı ve baskıcı politikalar yukarıda sıralanan tüm hakları Türk azınlığın elinden almıştır.

Batı Trakya Müslüman Türk azınlığı yıllar boyunca süre gelen tüm haksız uygulamaların bir gün son bulacağı düşüncesiyle suskunluğunu hiç bir zaman bozmamıştır. Yunanistan yüksek mahkemesinin Batı Trakya'da Türk yoktur gerekçesiyle verdiği Türklere ait tüm derneklerin kapatılması kararı Batı Trakya Müslüman Türk azınlığı mensupları açısından milli kimlikleri Yunan devleti tarafından inkar edilmesi anlamına gelmiş ve tarih boyunca dünyanın hiç bir yerinde böyle bir hakarete boyun eğmemiş olan Türk insanında suskunluğunu daha fazla sürdürememesine neden olmuştur.

 

2- Eğitim Sorunları

Lozan Antlaşması'na göre kendi eğitim kurumlarını kurma ve öğretmenini tayin etme hakkı bulunan Batı Trakya Türk toplumu bugün "cahil bırakılma" uygulamaları ile karşı karşıya bulunmaktadır. Türk Toplumunun çağdaş eğitimden yararlanmasını sağlamak amacı ile imzalanan 1953 ve 1968 Türk-Yunan Eğitim Anlaşma ve Protokolü uygulanmamaktadır.

İskeçe'de, Gümülcine'de ve daha birçok Türk azınlığın yaşadığı bölgede belki de en büyük sorun eğitimdir. Yunanistan ile Türkiye arasında 1953 yılında varılan bir mutabakat çerçevesinde her yıl karşılıklı olarak Batı Trakya ve İstanbul'a 25 öğretmen gönderilmesi öngörülmüş, daha sonra 1955 yılında öğretmen sayısı 35'e çıkartılmıştır. Ancak, aradan geçen süre zarfında Yunanistan, Batı Trakya Azınlık okullarına Türkiye'den gönderilecek öğretmen sayısını re'sen giderek azaltmış ve sadece 16 öğretmen için vize vermeye başlamıştır.

3- Din ve İnanç Hürriyetine Yapılan Baskılar

Yunan idaresi, Batı Trakya Türkleri'nin azınlık olarak bırakıldıkları tarihten bugüne kadar dinlerine ve din adamlarına daima düşmanca tavır içinde olmuştur. Batı Trakya Türk Azınlığının din ve vicdan özgürlük ve haklarıyla din kurumları Lozan Antlaşması'nda genel ifadelerle düzenlenmiştir. Bu Antlaşma hükümleri 1920 tarih ve 2345 sayılı yasa ile Yunan hukuk sisteminin bir parçası haline getirilmiştir.

Yasaya göre, Batı Trakya Türk azınlığı dinsel kurumlarını kendi özgür iradesiyle oluşturmakta ve müftüleri seçim yoluyla görevlendirmektedir. Yunanistan son dönemde 2345 sayılı yasayı yürürlükten kaldırarak müftülerin atama yoluyla işbaşına getirilmesini öngören yeni bir yasayı yürürlüğe koymuştur. Bu şekilde Atina Antlaşması'nı ihlal eden Yunanistan, 590/77 sayılı yasayla Yunan Kilisesi'ne tanıdığı metropolitleri, 2456/20 sayılı yasayla Yahudi cemaatlerine tanıdığı yöneticilerini ve hahamlarını seçme hakkını Türk Azınlığından esirgeyerek azınlıklara diğer vatandaşlara tanınan hakların tamamının tanınacağını amir Lozan Antlaşması'nın 40. maddesini de ihlal etmektedir.

Yunan Hükümeti'nin, Müslüman topluluğun müftülerinin atanması konusundaki tutumu da, bu azınlığın insan haklarının ihlalini gösteren en utanç verici tutumlardan biridir. Halihazırda, İskeçe ve Gümülcine'de, ikişer müftü bulunmaktadir. Bunlardan biri, Yunan Hükümetince, tüm antlaşmalar hilafina, yasadişi olarak "atanmış", diğeri de Türk azınlık mensuplarınca, antlaşmalara uygun olarak, yasal olarak "seçilmiş" müftüdür. Seçilmiş müftüler, müteaddit defalar, müftü ünvanini yazili olarak kullandiklarindan dolayi, "makam sahtekarlığı" ile itham edilmişler ve mahkeme önüne çikarilarak, hüküm giydirilmişlerdir.

1990'da ise, Yunanistan, Atina Antlaşmasi'nin hilâfina, 2345 sayili yasanin lâgvedilmesini öngören, bir Cumhurbaşkanligi Kararnamesi çikardi. Buna göre, müftülerin seçimi, illerin valilerince atanmasina karar verildi. Söz konusu Kararname, hem Atina Antlaşmasina hem de Lozan Antlaşmasina aykiridir.

4- Vakiflar

Lozan Antlaşmasi'nin 40. maddesi uyarinca, Bati Trakya Türk Azinliginin giderlerini kendileri karşilamak üzere, her türlü hayir kurumlari, dinsel ve sosyal kurumlar, her türlü okullar ve buna benzer ögretim ve egitim kurumlari kurmak, yönetmek ve denetlemek ve buralarda kendi dillerini serbestçe kullanmak ve dinsel ayinlerini serbestçe yapmak konularinda eşit hakka sahip olmalari öngörülmüştür.

Cemaat-i Islamiye Idareleri'nin devami niteliginde olan vakiflarin yönetimi, daha önce de açikladigimiz gibi 1980/1091 sayili yasa geregince Yunan Resmi makamlarinin yetkileri içinde birakilmiştir. Bu yasa vakiflari ekonomik anlamda kiskaç içine sokarken, bir okul ya da bir caminin yaşamasini amaçlayan küçük yardim kuruluşlarini da yok olma tehlikesiyle karşi karşiya getirmiştir. Daha önce de sözünü ettigimiz gibi bu yasa gerek Bati Trakya Türk cemaatinin gerekse Türkiye'nin şiddetli protestolariyla karşilandigindan on yil kadar tam anlamiyla yürürlüge girememiştir. 1991 yili başinda ilan edilen bir kararnameyle yasanin hükümleri uygulamaya konmuştur.

1091 sayili kanunla 1980 yilindan itibaren Vakif Idaresine seçilecek şahislar yine Hristiyan Ortodoks yöneticiler tarafindan atanmaya başlanmiştir. Bu zamana kadar Bati Trakya Müslüman Türk Azinligi tarafindan seçilen şahislar bundan böyle tasfiye edilmiştir.

Ata yadigâri, dini kurumlarimizin yegane gelir kaynaklan vakiflarimizin, kendimizin güvenecegi ve emanet edebilecegimiz insanlara teslim edileceginden endişe eden Yunanistan idarecileri sadece ve sadece yukaridaki şeytani amaçlarina din kaliplari içerisinde hizmet edecek insanlari Türk ve Müslüman Toplumu'nun iradesi hilafina oralara tayin etmektedirler.

75 yillik azinlik hayatimizda yeni temeller üzerine tek bir cami yaptirmamişlardir. Osmanli döneminden kalma ve artik ihtiyaca cevap veremeyen camilerimizi tamir bile ettirmemişlerdir.

Ecdat yadigari ve artik tarihe mal olmuş birer eser niteliginden başka bir degeri olmayan tekke, minare, zaviye, çeşme ve türbelerimiz de yerle bir edilmiştir.

5- Ekonomik Baskilar

Birçok arazi hala Osmanli döneminden kalma tapularla belirlenmektedir. Tabii zamanla miras yoluyla bölünmeler dolayisiyla dönümlerce arazi kaybolmaktadir. Ayrica tek yazili senet olan bu tapular taninmayarak Türk topraklari devlet mülkü sayilmaktadir. Türkler bahsi geçen alim satim izni dolayisiyla mallarini Yunanlilara satmak zorunda birakilmaktadir.

Türklere ait ekilebilir verimli araziler üniversite açmak, sanayi bölgesi kurmak veya askeri saha gerekçesi ile istimlak edilmekte, istimlak bedeli olarak da ekilemez bölgedeki bir çorak arazi parçasi verilmek istenmektedir. 1923'ten sonra Batı Trakya'daki araziler Yunan devleti tarafından dramatik bir şekilde azınlık aleyhine değişmiştir. Lozan Barış Konferansı'nın resmi istatistiklerine göre, 1923'te Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığının elindeki araziler bölgenin %84'ünü oluştururken günümüzde bu oran %25'in altina düşmüştür.

Bu mülkiyet orani degişikliginin ardindaki en büyük neden, Yunan kökenli vatandaşlara, son derece avantajli krediler sunulmasi suretiyle, Türk azinlik mensuplarindan taşinmaz mal aliminin teşvik edilmesi, kamulaştirma ve toprak bütünleştirmesi, Osmanli tapularinin ve mülkiyetlerinin taninmamasi, keyfi olarak işgal edildikleri gerekçesiyle, Türk azinliginin topraklarina el konmasi, eski Sovyetler Birligi Cumhuriyetlerinden getirtilen Yunanlilarin bölgeye yerleştirilmesidir.

Azinlik mensuplari arasinda ve mal alim-satimi ile Yunan kökenlilerle Azinlik mensuplari arasindaki mal alim-satimi da çeşitli Yunan yasalariyla kisitlanmaktadir.

6- Vatandaşliktan Atilma Uygulamalari ve Politik Baskilar

Bati Trakya Türkleri'nin hukuki durumu ve azınlık hakları Yunan Anayasası ile de teminat altına alınmıştır. "Yunan hükümeti, diğer Hristiyan Yunan vatandaşlarına sağladığı hakların aynısını Müslüman Türk Azınlığa da sağlayacaktır" hükmü, Lozan Barış Antlaşmasında yer almıştır. Azınlığın tüm dini, siyasal ve sosyal hakları teminat altına alınmıştır. Ancak pratikte yapılan uygulamalar tamamen değişik olmuştur. Günümüzde Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı mensupları, hala devam eden ayırımları sorgulamakta, ayırımların sona ermesini ve eşit vatandaşlık ilkelerinin hayata geçirileceği günleri beklemektedirler. Yunanistan, Anayasasının 4. Maddesi ile çelişen vatandaşlık kanununun 19. Maddesi gereği binlerce azınlık mensubunu vatandaşlıktan çıkarmış bulunmaktadır.

Yasalarını Avrupa standartlarına getirmek zorunda kalan ve Batı Trakya Türklerini asimile etmek amacıyla hazırlanıp 1955 yılından bu yana 60 bin Batı Trakya Türkünün vatandaşlıktan atılmasına neden olan anayasanın ünlü 19. Maddesi 31 Ağustos 1998'de yürürlükten kaldırmıştır . Bununla birlikte, Yunan Hükümeti, binlerce vatansız soydaşımızın beklentilerinin aksine, yasa iptalinin geriye dönük etkisi olmadığını, yani vatansız soydaşlarımızın gasp edilen vatandaşlıklarının iade edilmeyeceğini bildirmiştir.

Bu iptalin üzerinden neredeyse 5-6 sene geçmiştir. Beş seneden beri Yunan hükümetin İçişleri ve Dışişleri bakanlarıyla başbakan SİMİTİS'in kendisi bu meselenin en kısa bir sürede halledileceğine dair tekrar tekrar söz vermelerine rağmen, hala bu insanlara işkence yapılmağa devam edilmektedir.

Yunanistan'da yaşayan Vatansızlar, herhangi başka bir ülkenin vatandaşı olarak doğmadılar. Yunan Vatandaşı olarak doğdular. Bu insanlar, herhangi bir suç işlemeden, Yunan Vatandaşlık yasasının ırkçı 19. maddesine dayanarak vatandaşlıktan atılmışlardır.

Yunanistan Anayasası'nın ünlü 19. maddesini gerekçe gösteren yetkililer, maddenin yürürlüğe girdiği 1955 yılından 1979 yılına kadar 47 bin kişiyi, 1979 ile 1997 yılları arasında ise 13 bin Batı Trakya Türkünü vatandaşlıktan atarak insan haklarına sığmayan davranış sergilemişlerdir.

Batı Trakya Türk Azınlığı mensuplarını vatandaşlıktan çıkarmak için kullanılan bu madde, Yunan vatandaşları arasında "etnik kökenlerini" kıstas alarak, "Yunan asıllı olanlar ve olmayanlar" şeklinde ayırım yapmaktaydı. Bu maddeyle vatandaşlıktan ıskat edilenler kendilerine bir tebligat dahi yapılmadan, keyfi biçimde vatandaşlıktan çıkarılmışlardır. Bu şekilde Yunan vatandaşlığı kaybettirilen Batı Trakya Türklerinin sayısının 60.000 civarında bulunduğu tahmin edilmektedir.

Bu arada Türk azınlık konusuna değinen Yunan Dışişleri Bakanı Papandreu, Batı Trakya'daki azınlığı bir kültür zenginliği olarak gördüklerini ifade etmiştir. Başta eğitim sorunu olmak üzere, Türk azınlığın sorunlarıyla ilgili bir dizi tedbir aldıklarını da belirten Papandreu, beyanında "Çok kültürlülükten korkmamalıyız. Aksine bundan hem bölge, hem de ülke olarak çok şey kazanabiliriz" demiştir.

Ne yazık ki, Yunanistan, ülkesinde hiçbir etnik-milli azınlık bulunmadığı ısrarını sürdürürken, kendilerine vaat edilen hakları talep edenleri ise "bölücü" ve "kökü dışarıda" olarak görmeye devam etmektedir. Yunanistan'ın resmi olarak tanıdığı tek azınlık Batı Trakya'daki Müslüman Türkler. Ancak resmi olarak sadece Müslümanlar diye tanınan bu grup aynı zamanda Türk, Pomak ve Roman kökenliler olarak hükümet tarafından ifade edilmektedir.

Şu anda ise yaklaşık 700 kişi senelerden beri HAYMATLOS olarak yaşamaya devam etmektedir. Devlet ve Hükümet 36 seneden beri Vakıf İdarelerine seçim yaptırmamaktadır. Avrupa Birliği Fonları Batı Trakya Türklerine kullandırılmamaktadır.

Hiçbir suçları olmadan vatandaşlıktan atılan Batı Trakyalı Türk soydaşlarımız yıllardan beri buralarda HAYMATLOS olarak oturmakta ve onlara VATANDAŞLIK verilmemektedir. Verilmemesi için de akla gelmeyecek her türlü zorluk çıkarılmaktadır. En son marifet ise, vatandaşlık için müracaat etme dilekçesiyle birlikte her HAYMATLOSTAN 500 bin drahmilik pul parası istenmesidir.

BATI TRAKYALILAR VATAN ARIYOR

Vatandaşlığını yitirmesinden sonra (Heimatlos) Haymatlos durumuna düşen Batı Trakyalıların sayısının Türkiye dışında diğer ülkelerde de 3.000 dolayında olduğu tahmin edilmektedir. Şu ana kadar kendilerini vatandaşlığa kabul eden bir devlet bulamayan yaklaşık 6.000 Batı Trakyalı Türk, hayatlarını halen kimliksiz olarak sürdürmektedirler.

T.C. İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen de, 2000 yılı itibariyle Türkiye'de Haymatlos (vatansız) ve Iskat (Yunanistan tarafından vatandaşlıktan çıkarılmış) konumunda 2 bin 874 Batı Trakyalı soydaşın ikamet ettiğini belirmektedir.

Bundan 6 yıl önce "Carneige" Vakfı adına Balkanlar'la ilgili bir rapor hazırlamak üzere Avrupa Parlamentosu eski başkanı Simone Weil başkanlığında bir komisyon Yunanistan'ı ziyaret etmiş ve Komisyona 19. madde şikayet edilmiştir.

Bilindiği üzere, Avrupa Vatandaşlığı diye bir kurum oluşturulmuştu. Bu, bir AB ülkesi vatandaşının kendi devletiyle olan vatandaşlık ilişkisine ve kimliğine ikinci bir daha geniş AB boyutunda vatandaşlık ilişkisi ve kimliği eklenmesi olarak değerlendirilmelidir. Dolayısıyla Yunanistan, bir azınlık üyesini vatandaşlıktan silerken, ve bunu o vatandaşın arzusu hilafına yaparken, o kişiyi yalnızca Yunan vatandaşlığından yoksun etmekle kalmıyor, Avrupa vatandaşlığından da yoksun etmektedir. Bu bağlamda AB'nin müdahale hakkı yok mudur ? Sen bir Avrupa vatandaşını nasıl Avrupa vatandaşlığından atıyorsun diye Yunanistan'a hesap sorma yetkisi yok mudur ? Veya Yunanistan'ın böyle bir kararı AB düzeyinde gerekçeleme yükümlülüğü yok mudur ? AB'nin bu olaya sahip çıkması gerekmez mi, Yunanistan'ın yaptığı bir yetki aşımı değil midir ?

Bu konuda da Türkiye'nin üzerine düşen görev ve sorumluluklar vardır. Aynı sıkıntı 19. madde yürürlükten kaldırıldıktan sonra da yaşanmaya devam etmiştir. Yalnızca kişisel girişimlerle sorunların aşılması zordur. Toplu olarak Azınlıktan, "kurumlaşmiş azinlik organlarindan" bir ses çıkmamaktadır. Çünkü Yönetim soruna çözüm getirmek istememektedir. Hatta elinden gelse kimseyi vatandaşlığa almayacaktır. Son vatansıza da vatandaşlığı iade edilene dek gündemden inmemesi gereken bir sorun azınlık gündemine girmemektedir.

 

BATI TRAKYA TÜRKLERİNE YÖNELİK İNSAN HAKLARI İHLALLERİ

Batı Trakyalılar Atina'nın da AB normlarına uymasını istiyor

Yunanistan'daki azınlık vakıflarına AB uyum yasaları çerçevesinde verilen 'mal-mülk edinme hakkına karşılık harekete geçen Batı Trakya Türkleri, Yunanistan'ın Türklere Avrupa Birliği standartlarında azınlıkla ilgili haklarını geri vermesini istemektedirler.

Uluslararası üne sahip insan hakları örgütü "Helsinki Watch"'ın Batı Trakya Türkleri'yle ilgili raporu yayınlandı. Rapor, Yunanistan'ın Batı Trakya bölgesinde yaşayan Türklerin maruz kaldığı insan hakları ihlalleri konusunda ayrıntılı bir analiz içerirken, raporda, bu etnik azınlığın insan haklarının çiğnendiğini gösteren yeni olaylardan örnekler verilmiştir.

Türkiye bu sorunlara çözüm bulunması için uzun zamandan beri diyalog ve müzakereleri savunmuştur. Türkiye böyle bir süreci başlatabilmek için Yunanistan'a defalarca diyalog çağrısında bulunmuş, ancak olumlu yanıt alamamıştır. Türk yaklaşımının aksine, Yunanistan bu sorunların çoğunun varlığını reddeden yararsız bir politika izlemektedir.

BATI TRAKYA'DA TÜRK VARLIĞI TEHLİKEDE..

Yunanistan, Ege ve Kıbrıs'tan sonra şimdi de BATI TRAKYA üzerinde Türkiye'yi hedef alarak tahrik edici politikasını sürdürmeye devam etmektedir. Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu'nun, Türk-Yunan ilişkilerinin sözde iyi yolda olduğunu iddia ettiği şu sıralarda, bu sahte dostluğun diğer yüzünde Kıbrıs, Ege konusunun uluslararası bir platforma doğru sürüklenmek istendiği gözlenmektedir.

Yunanistan, Diaspora Yunanlılığı aracılığıyla propaganda faaliyetlerine hız vermiştir.

Yunanistan'ın, Ege ve Kıbrıs politikasının arkasında bu iki bölgeyi sınırlarına katma emelinin yattığı bilinen bir gerçektir.

Türk azınlığın yaşamını son yıllarda etkilemeye başlayan ve gelecekte gittikçe daha çok etkileyecek olan yeni önlemlerden bir tanesi, eski Sovyetler Birliği ülkelerinden Yunanistan'a göç eden Rum kökenli Pontuslu'ların Batı Trakya bölgesine yerleştirilmeleridir.

 Batı Trakya Türklüğüne Düşen Görevler

Batı Trakya Türklerine düşen görevleri kısaca şöyle özetleyebiliriz.

1- Batı Trakya Türkleri, her ne bahasına olursa olsun bulundukları yerleri terk ederek Türkiye'ye veya başka yerlere göç edip yerleşme konusundaki düşüncelerini terk etmelidirler.

2- Daha önce göç ederek Bati Trakya'dan ayrılmış bulunan aydınların dışarıda ve özellikle Türkiye'de kuracakları teşkilatlar ve yapacakları bilimsel ve siyasal yayınlarla, mahallinde yapılamayan propaganda ve mücadeleyi gerçekleştirmeleri zorunludur. Bunu göz önüne alarak Yunan propagandasının eseri olan Türklük-Müslümanlık çatışmasına meydan verilmemelidir.

3- Daha önce göç ederek Batı Trakya'dan ayrılmış bulunan aydınların dışarıda ve özellikle Türkiye'de kuracakları teşkilatlar ve yapacakları bilimsel ve siyasal yayınlarla, mahallinde yapılamayan propaganda ve mücadeleyi gerçekleştirmeleri zorunludur.

4- Yunan idarecilerinin istimlak vesair şekillerle Türk eserlerini ortadan kaldırmalarına ve Batı Trakya davası için bir nevi "Tapu senetleri" miz olan tarihi eserleri yok etmelerine karşi konulmalidir.

5- Yetişen gençleri mümkün oldugu kadar yüksek tahsil yapmaya teşvik etmelidir. Milli şuura sahip iyi yetişmiş gençlerden meydana gelmiş bir kadroya sahip olmadikça, Bati Trakya davasini halletmeye imkan yoktur. Bir kere böyle bir kadro oluştuktan sonra yapilacak işi planlamak zor degildir.

6- Üniversite egitimini Almanya dişinda tamamlamiş yüksek tahsilli insanlarimiza ihtisaslarini Almanya'da icra edebilmeleri konularinda yardimci olunmalidir. Bunun dişinda Avrupa ülkelerinde (özellikle Almanya' da) yüksek lisans yapmalari için teşvik edilmelidirler.

7- Gelecegimizi oluşturacak olan gençlerimiz, dinlerini muhafaza ederek yasaya bilmeleri için, dinlerim iyi bilmeleri gerekir. Bu vesile ile gençlerimize iyi bir din egitiminin verilmesi gerekmektedir.

8- Kültür çalişmalari çerçevesinde, kültürün yaşatilmasi gayesiyle sosyal ve kültürel çalişmalar yaparak, Bati Trakya Türklerinin tarihi, cografyasi, edebiyati, töresi, sosyal yapisi, inançlari, Türk Tarihinin, Türk folklorunun, Türk müziginin Türk geleneklerinin ögretilmesi gereklidir.

9- Yunan yönetiminin Bati Trakya Türk toplumunu asimile etme veya sindirme amacina yönelik politikalarinin, Başta Lozan Antlaşmasi olmak üzere taraf oldugu bütün uluslararasi anlaşma ve sözleşmelere aykiri oldugunu uluslararasi alanda dile getirilmelidir.

10- Yunanistan'daki ve Avrupa'daki Yunan güncel basini yakindan takip edilerek, Türklük ve azinligimiz aleyhinde yer alan yazilar aninda tekzip edilmeli. Bu yazilar Türkçeye çevrilerek diger demeklerimize de gönderilmeli, ilgili kuruluşlar uyarilarak, harekete geçirilmelidir.

11- Türk ve dünya basini, televizyonlari ve radyolari kesintisiz takip edilmeli. Takip sonucu ilgililere bildiren bültenler hazirlanmali. Bunlardan tasnifli olarak bir arşiv kurulmali. Bizimle ilgili haber, yorum ve makalelerin kupürleri dosyalanip ve bilgisayara işlenmelidir.

12- Istihbarata karşi koyma ve psikolojik savunma çok önemli konulardir. Uzmanlardan yararlanarak bu sahalarda stratejiler geliştirilmelidir. Özellikle Bati Trakya Türklerinin yogun oldugu bölgelerden muntazam bilgi temin edecek bir düzen kurulmali, en son ve en dogru bilgilerin akişi saglanmalidir.

13- Çagimizin standart haberleşme ve yayin araci olan INTERNET dernek faaliyetlerimizin ve davamizin dünyaya aktarilmasi için çok iyi degerlendirilmelidir. Bu, demekler arasindaki iletişimin daha kolay ve daha hizli olmasini da saglayacaktir.

14- Yunanistan'in Avrupa Birligi üyesi olmasi gerçeginden hareket ederek, Avrupa Parlamentosu, Bati Trakya' daki gelişmelerden haberdar edilmelidir.

15- Avrupa' daki azinlik haklarin en fazla gündeme gelebildigi Avrupa Konseyi nezdinde yapilan toplantilarda azinlik haklan ele alinabilmektedir. Bati Trakya Türk Toplumunun hak ve çikarlari konusunda çalişmalara agirlik verilmelidir. Toplumumuzun sesini duyurabilecegi Avrupa Konseyi toplantilarina iştirak edilerek gündemde yer alabilmek için çaba sarf edîlmelidir.

16- Avrupa Güvenlik ve Işbirligi Teşkilâti (AGIT) tararindan düzenlenen azinlik ve insan haklan ile ilgili toplantilara şimdiye kadar oldugu gibi bundan sonra da katilmaya devam edilerek toplumumuzun hakli davasi dile getirilmelidir.

17- Uluslararasi düzeyde davamizin daha iyi anlatilmasi açisindan, Avrupa' daki diger ülkelerin Büyükelçilikleri ile iyi ilişkiler kurarak, Bati Trakya'daki Türk Toplumunun problemlerini, hukuki meselelerini, siyasi engellerini ve oradaki Türk toplumuna yapilan baskilari anlatabilmek için gerekli bilgi ve dokümanlar, ilgili birimlere iletilmelidir.

 

 Türkiye'ye Düşen Görevler

Türk idarecileri bir taraftan Bati Trakya'dan anavatana göçleri önlemeye çalışırken diğer taraftan da daha önce gelmiş bulunanları maddi ve manevi yönden korumalı ve desteklemelidir. Yunan idarecilerinin istimlak vesair şekillerle Türk eserlerini ortadan kaldırmalarına ve Batı Trakya davası için bir nevi "Tapu senetleri" miz olan tarihi eserleri yok etmelerine karşi konulmalidir.

En önemlisi, Türk Azinligi'nin yetenekli ve istikbal vaad eden çocuklarindan (seçim veya imtihan yaparak) bazilarini Avrupa'nin ve Amerika'nin çeşitli üniversitelerinde burs veya başka maddi imkanlar saglayarak okutmak,

Yunanistan'ın Avrupa Birliği'ne girmesinden sonra Batı Trakya Türkleri bazı haklarını geri kazanarak belli bir rahatlama sürecine girmiştir. Avrupa Birliği kendi standartlarını Batı Trakya'ya yerleştirmek için Yunanistan'a baskı yapmaktadır. Bu sayede Batı Trakya ve Türkiye'de yaşayan Bati Trakya Türklerinin egitimine önem verilmeli, yüksek lisans ve doktora çalişmalari teşvik edilerek, Bati Trakya tarihi, cografyasi ve kültürel hayatiyla ilgili akademik çalişmalar yapilmalidir.

Türkiye, Bati Trakyali ögrencilerin egitim burslarini ve kontenjanlarini artirarak egitim ve kültür düzeylerinin gelişmesine katkida bulunmalidir. Bati Trakya'da azınlığın şirketleşmesi teşvik edilmeli, iş adamlarımızın Yunanistan ile yapacakları ithalat ve ihracat öncelikle bu şirketler vasıtasıyla yapılmalı ve böylece azınlığın ekonomik hayat standartları yükseltilmelidir. Bölgede bulunan Türkçe radyolara frekans tahsisi sayesinde azınlığa iletişim imkanı sağlanmalı, bölge, Türkçe yayın yapacak bir televizyona kavuşmalıdır.

 

S O N U Ç

Günümüzde Yunanistan'ın sınırları içinde yer almasına rağmen, Batı Trakya'nın nüfusunun büyük çoğunluğunu Müslüman Türkler oluşturmaktadır. Yunanistan sürekli olarak buradaki Türk varlığını inkar etme yoluna gitmiştir. Özellikle 1967 yılında cunta idaresi ile birlikte hız verdiği eritme politikası çerçevesi içinde, Batı Trakya Türklerine eğitim, ekonomik, sosyal, manevi ve dini alanlarda baskılar yapmaya başlamıştır. Ancak Yunanistan bu uygulamaları yaparken gerek çok taraflı gerek iki taraflı uluslararası antlaşmalara ve gerekse kendi iç düzenlemelerine aykırı hareket etmektedir.

Son zamanlarda Batı Trakya'daki Türklerin durumlarında nispeten düzelmeler görülmektedir. Ancak bunların yeterli olmadığı da bir gerçektir. Türk-Yunan ilişkilerinde yumuşama döneminin başladığı bugünlerde Batı Trakya Türk azınlığının hak ettiği statüye kavuşması ilişkilerde çözümlenmesi gereken önemli konulardan biridir.

Yunanistan'ın, AB'den "eğitimi iyileştirme, az gelişmiş durumdaki Batı Trakya ve Doğu Makedonya bölgesini kalkındırma vb. programları" gerçekleştirmek amaciyla aldigi kredileri, PKK'ya destek ve benzeri başka siyasi amaçlar için kullandigi bilindigi halde, bu güne kadar AB'den en ufak bir uyarı dahi almış değil. Atina şimdi de, "azınlıkların kültürel değerlerinin korunması" programı kapsamında ek mali yardımlar almak için hazırlık yapıyor.

Avrupa Komisyonu'nun hazırladığı bir raporda; Yunanistan'ın 1997 yılında Pontuslu göçmenler için AB'den sağlanan ödeneğin yalnızca % 21'ini, etnik azınlıklar için ise, %23'ünü amacına uygun olarak kullandığı belirtiliyor. Avrupa Birliği'nin geri kalmış bölgeler sıralamasında liste başında bulunan Batı Trakya'nın kalkındırılması amacıyla alınan yardımların, Batı Trakya Türk toplumuna yönelik hizmetlerde kullanılmamasına, azınlık artık göz yummak istemiyor. İskeçe İl Meclisinin Türk üyeleri, Doğu Makedonya ve Trakya Bölge Genel Sekreterliği'ne gönderdikleri bir mektupta AB'nin I. ve II. Paket programlarından bugüne kadar Trakya'ya hangi desteklerin verildiğini ve III. Paket programından hangi desteklerin verileceğini, şimdiye kadar sağlanan yardımlardan azınlığa neler verildiğini açıklanmasını istediler. Yunan Yönetimi, AB'den temin ettiği fonları azınlıkların kültürel varlığını koruma maskesi altında, Türk azınlığı bölüp parçalamak için ürettiği projelerin gerçekleştirilmesinde kullanıyor. Bunların en önemlisi, Pomak Türkleri'ni ayrı bir etnik unsur olarak kabul ettirmek için aralıksız sürdürdüğü projedir.

Batı Trakya meselesi aynı zamanda Türkiye'nin ve Türk Milleti'nin bir davasıdır. Batı Trakya, bölgenin istikrarı ve Türkiye'nin güvenliği açısından Kıbrıs gibi önemli bir konumdadır. Bu bakımdan Türkiye, bu davayı her zaman gündemde tutmalı, gerçekleri dünya kamuoyu gündemine sık sık getirmelidir. Şurası hiçbir zaman unutulmamalıdır ki, Türkiye'nin bu ve benzeri konularda tavizler vererek sonuç alması mümkün değildir. Zaten bu sorunların, verilen tavizlerin sonucunda ortaya çıktığı bir gerçektir.

Ne yazık ki, gerçekleşmesi mümkün olmayan hayallerinden bir türlü vazgeçmeyen ve tarihten hiçbir şekilde ders almadığı anlaşılan Yunanistan, bir yandan Kıbrıs, diğer yandan Batı Trakya'daki soydaşlarimiza karşi kanunsuz, insanlik dişi davranişlarini sürdürmeye devam etmektedir. Bati Trakya Türkleri'nin Yunan devletinden tek istekleri diğer Yunan vatandaşları gibi eşit muameleye tabi tutulmalarıdır.

Türk milleti olarak, kan dâvâsı gütmek, intikam almak gibi hareketlere başvurmak, inancımıza da, tarihî şeref ve asâletimize de yaraşmaz ; ancak hakikatleri ortaya koymak, unutulmamalıdır ki, millî, insanî ve aynı zamanda bir ilmî görev ve sorumluluktur. Batı Trakya Türkleri'nin Yunan halkıyla hiçbir sorunu yoktur. Çünkü günlük hayatı onlarla yaşıyor, Yunanistan'ın en geri kalmış bölgesi olan Batı Trakya'nın zorluklarına onlarla birlikte göğüs geriyorlar. Batı Trakya Türk toplumu olarak haklarını savunmanın yolu Yunancayı iyi bilmek ve Yunanistan'da iyi eğitim olmaktan geçmektedir. Bu bağlamda, Yunanistan'ın politika, üniversite, basın, sanat çevreleriyle bire bir ilişkiler içinde olmaları ve meselenin bölgesel bir sorun değil Yunanistan'ın kanayan yarası olduğunu Yunan halkına anlatmaları gerekir. Batı Trakya Türkleri'nin bunu yapacak her türlü birikimi vardır. Yeter ki Yunanistan bu iyi niyetli çabalara kuşkuyla bakmasın ve Batı Trakya Türkleri'nin masum isteklerini Türkiye'nin provokasyonları olarak değil, Türk kökenli Yunan vatandaşlarının haklı talepleri olarak görsün. Avrupa Birliği'ndeki Yunanistan'da insan hakları konusundaki mevcut sorunların önümüzdeki günlerde azalması en büyük temennimizdir.

 

   Bu tebliğ 23-22-24 Ekim 2003 tarihleri arasında,İstanbul'da (Genel Kurmay ATASE Başkanlığı ) tarafından gerçekleştirilen "Dokuzuncu Askeri Tarih Semineri " nde sunulmuştur.